Kitap engizisyon
mahkemelerinin Ortaçağ Dönemine damgasını vuran aralıkta geçiyor. Dar görüşlü
ve tamamen önyargı ile yaklaşılarak insanları mahkum eden bu dönemde kitap,
güçsüz ve savunmasız bir kadına karşı şiddetin romanıdır. Oldukça başarılı bir
şekilde sanki o günlerde yaşıyormuşuz gibi döneme ışık tutarak anlatılması da
yazarımızın başarısıdır. Yazarın bu yönü
onun çok iyi bir tarihçi olduğuna işaret etmektedir ki zaten kendisi tarih
mezunu başarılı bir edebiyatçıdır.
Ana karakterimiz
Margarita’dır. Zaman Ortaçağ Avrupası’dır. Mekan ise İtalya’nın Novi Köyü’dür. Margarita’yı
önce karalamaya çalışmak ve ardından aslında gerçeklerin hiç göründüğü gibi
olmadığını görmek kitapta bizi şaşırtarak karşımıza çıkıyor. Ortaçağ
Avrupası’nda idam edilen onca masum insanın nasıl katledildikleri güçlü bir
edebi dil ile anlatılıyor. Şifacı bir kadın olan Margarita’ya cadı sıfatı
yükleyerek büyü yaptığı gerekçisiyle uygulanan baskı ve şiddet sahne sahne
karşımıza çıkıyor. O dönemde binlerce kadının öldürülmesi “cadı avı” denilen
günümüz tabirinin de aynı zamanda varoluşu buradan kaynaklanmaktadır. Sadece
şifacı kadınlar değil elbette karşımıza çıkan kahramanlar. Rahipler , düzene
başkaldıran köylüler, asi çiftçiler , zülum gören kadınlar ... Hem
Margaritha’nın hem din adamlarının hem
de halkın gözünden bakarak kitabı okuyoruz. Kitabın kapağında merak edenler
için bahsetmek gerekirse Fatima’nın Gözü ise romanda Margaritha’ya ışık tutuyor.
Kitapta yer alan
din , vicdan ve zenginliğin anlatıldığı bölümde bir din adamının kendinden daha
zengin olan başka bir din adamını eleştirmesi dikkati çekiyor. Dini ve vicdanı
yarı sorgulayarak yarı bizlerin yorumuna bırakarak dile getiriyor. Batıl
inançlar ve hakiki inançlar üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini bize
hissettiriyor.
Bu masalsı
anlatımdan yola çıkarak kitabın özüne baktığımızda ise bizce sorgulayacağımız
pek çok şey var. İlk olarak Ortaçağ
Avrupası dediğimiz dönemi ele alırsak, Kliselerin kadınlara karşı yapılan
haksız yargılamaları ve onları insafsızca infaz etmeleri karanlık bir döneme
işaret ediyor. İkinci olarak geri kalmış ülkelerin geçmişine baktığımızda,
daima ikinci planda yer alan kadının devlet tarafından vahşice katledilişlerine
kitap ile yeniden farkındalığına varıyoruz. Günümüze baktığımızda ise gene geri
kalmış ülkelerde kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddetin halen süregeldiğini
hatta ülkemizde bu tarz haberlerin günden güne artığına üzülerek tanık
oluyoruz.
“Zamanın yok olduğunu da işte o
zaman anladım. Ne diyorum ben! “Gündüz” ve “Gece” iç içe geçmişti. Sanki var
olan sadece yoğun bir karanlıktı. Biri, bir şey, aniden bir yere ışık
tutuyordu, orada dans ediyor, şarkılar söylüyor, “yaşıyorduk”. Sonra ışığı
başka yere tutuyordu. Sonra… sonra… aşağı, yukarı, önce, sonra kaybolmuştu.
Yoktuk. Vardık. Yoktuk. Vardık.” Sayfa 34 ‘den bir alıntı.
Eğer tarihsever bir
okuyucu iseniz bu kitabı ve Reha Çamuroğlu’nun diğer kitaplarını okumanızı
tavsiye ederim.
Kitabın Künyesi
Kitabın Adı : Nazar
Derleyen : Reha Çamuroğlu
Yayınevi: Everest Yayınları
Sayfa Sayısı : 195
Baskı Yılı: 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder