Bora nerde mi ? Ananesiyle yazlıkta... :)
30 Haziran 2013 Pazar
Burgazada Siyah-Beyaz
Burgazada'da güzel bir pazar günü daha geçti. Bugün hava nane molla olduğundan içimden fotoğrafları siyah beyaz çekmek geldi. Evimize baktık, etrafı kolaçan ettik, biraz süpürdük, kapı önü muhabbeti yaptık. Açlığımıza BarbaYani iyi geldi. Sahilde kısa bir yürüyüşün ardından dönüş yoluna geçtik. Uzun zamandır görüşemediğimiz arkadaşımız Haymi ile karşılaşmak güzeldi. İşte siyah beyaz fotoğraflarla Burgazada ...
24 Haziran 2013 Pazartesi
Gizemli Ev - Edgar Wallace
Bazı kitaplar vardır kapak tasarımına hayran kalırsınız, içinize
alıverir sizi götürür başka yerlere daha kitabı okumadan… İşte Altınbilek
Yayınları Gizemli Ev kitabının kapak tasarımı da ilgi çekiciliğiyle daha kitabı
okumadan beni etkilemeyi başardı. Uzun bir aradan sonra polisiye –gerilim
romanı okumadığımı düşünerek tercihimi bu yönde ve Gizemli Ev’den yana yaptım.
Tabi kapak tasarımının etkisi büyük. Ortaokul dönemim polisiye roman
denilince ilk akla gelen Agatha Christie’nin romanlarını okumakla geçti. O
kadar içime işlemiş olacak ki hiç unutmam orta sonuncu sınıftayken yazmaya
başladığım hatta 80. sayfaya kadar gelebilmeyi başardığım ama sonunu
getiremediğim bir korku romanı yazmışlığım vardır.
Polisiye-gerilim romanları denildiğinde Edgar Wallace ilk akla
gelen isimlerdendir. Hayal dünyasının geniş olması ve bunu romanlarında
çok zekice kurgulaması onu üstün yetenekli bir yazar yapmaktadır. Bize bu
kitapla öyle bir ev düşündürüyor ki okurken tahmin bile etmeyi başaramıyoruz.
İçinde pek çok asansörü olan, her yerde gizli geçitler ile yer değiştiren
odalar, ışık ve ses düzenleri ile bizleri şaşırtıyor.
Roman çok ilginç başlar. Bir gazete ilanı verilir. Bir
yayınevinin “Dedikodu Köşesi” yazıları için İtalyanca bilen , mektup
çevirmenliği yapabilecek, güvenilir biri aranmaktadır. İlana başvuru yapan zeki
ve uyanık bir karakter olan Poltavo editörün kapısını çalar. Tuhaflıklar daha
bu görüşme sırasında başlar. Editör yüzünü bir örtüyle tamamen
kapatmıştır. Ücrette anlaşma sağlanır ve çalışmaya başlar. Tek
başına, ilgi çekici mobilyalarla dekore edilmiş bir odada mektupları
çevirir ve posta yoluyla istenilen adrese gönderir. On günde bir
editör ziyarete gelmektedir. Ancak esrarengiz bir şekilde ya birdenbire
karşısında bulmaktadır ya da aniden kaybolmasına şahit olmaktadır. Çok kısa bir
zaman sonunda ise şantajlar başlar.
Ve hikaye şöyle devam eder. Milyoner Bay Farrington’nın
kapısında iki adam ölü bulunur. Katillerin peşine düşen kişi ise Bay
Farrington’un komşusu ve aynı zamanda gizli polis şefi olan T.B. Smith olur. Bu
adamları kimlerin, neden öldürdüğünü ve yapılan şantajların- şantajcıların
bağlantılarını T.B Smith ortaya çıkarmaya çalışırken serüvende yazar ustalığını
konuşturur. Çok kısa bir süre sonra aslında hiçbi rşeyin ve hiç kimsenin
göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkar. Tüm esrarengiz olayların merkezi ve tüm
sırların saklandığı yer ise Gizemli Ev’dir.
Kitabın Künyesi
Kitabın Adı: Gizemli Ev
Yazarı : Edgar Wallace
Yayınevi : Altınbilek Yayınları
Sayfa Sayısı : 224
Basım Yılı : 2013
Etiketler: geziler,kitaplar
altınbilek yayınevi,
edgar,
gerilim,
gizemli ev,
kitap,
kitapmakalem,
korku,
poltavo,
roman,
wallace
20 Haziran 2013 Perşembe
Likya Yolu'nda İkinci Durak : Kabak Koyu
2009 yılı yaz mevsimi o kadar çabuk geçti ki bu
yaza damgasını vuracak bir tatil yapamadığımı düşünüp dururken sevgili
arkadaşım Deniz ile bayram tatili için Kelebekler Vadisi’ni planlamaya
başladık. Kalabalık bir grup ile daha eğlenceli olacağını düşündük ve diğer
bütün arkadaşlarımızla da bu fikri paylaştık. Gel gör ki kimisinin mali
sıkıntıları kimisinin izin problemi kimisinin başka planları derken Deniz bile
vazgeçti. Kala kala sadece ben ve Mert kaldık. Hal böyle olunca tercihimizde de
ufak bir değişiklik yaparak Kabak Koyu’na gitmeye karar verdik.
Kalacak yerimizi http://www.otomatikportakal.net/yasam/kabak-koyu-rehberi.htm adresinden seçtikten sonra hemen otobüs biletlerimizi aldık. Cuma akşamından çantalarımızı sırtlandığımız gibi cumartesi sabahına gözlerimizi Fethiye otogarında açtık. Hemen otogarın arkasından Ölüdeniz’e uğrayıp, Faralya Köyü’ne devam eden dolmuşlara bindik. Yol boyunca yeşilin ve mavinin kusursuz uyumuna bir kez daha şahit olduk. Yaklaşık yarım saat kırkbeş dakika sonra son durakta indikten sonra dehşetengiz güzellikteki Kabak Koyu’na tepeden bakıyorduk. Kırmızı beyaz taşlardan oluşan patika yolu takip ederek 20 dakikada kampa indik. Turan Camping’in sıcak ve sade ambiyansı bizi bir anda evimizdeymişiz gibi hissettirdi. Şehir hayatının stresinden arınmak için güzel bir tercih yaptığımızı düşündük.
Odamıza çantaları atar atmaz ilk iş sahile inmek oldu. Çünkü ben yol yorgunluğumu deniz kenarında atmak ve günü kaçırmak istemiyordum. Beş dakikalık bir yürüyüşten sonra denizin ışıltısı gözlerimizi kamaştırdı. Fethiye bölgesindeki tüm koylar gibi pırlanta misali pırıl pırıl parlıyordu. Sahilde ilk gözüme çarpan çalı çırpı ve ağaç dallarından yapılmış doğal gölgelikler oldu. Sezlong ve şemsiyelerin olmaması görüntü kirliliğininde olmaması demekti. Bir mekan bu kadar doğal özelliklere sahip olabilirdi. Uzunca bir ağaç kütüğüne yaslanmış gruplar bu gölgeliğin altında muhabbeti koyulaştırmış haldeydiler. Kum ve ufak beyaz çakıl taşlarından oluşmuş eşi benzeri olmayan güzellikte bu kumsala bir müddet bakakaldık.
Hava şansımıza her gün güneşliydi. Mevsim normalleri gibi geceleri serinliğini gösterdi. Arada bir yağmur ciselemiş, etrafı kara bulutlar sarmış olsa da doğanın güzelliğini bozmaya yetmedi. Aksine doğaya bambaşka bir güzellik kattı.
Son gün kampta tanışıp kaynaştığımız arkadaşlarla Likya Yolu’nu keşfetmeye ve kampinglerden yaklaşık 1 km uzaklıktaki şelale’yi görmeye karar verdik. Bir yol ayırımına geldiğimizde önümüze çıkan tabela bize hangi yolu tercih etmemiz gerektiğine dair bilgi verdi. Sol taraf 35 dakika süren, hiçbir şekilde bir işaretin olmadığı ve oldukça zorlu kayaları aşmamız gereken fakat şelaleyi aşağıdan olduğu gibi görmenizi sağlayan yoldu. Sağ taraftan yukarı gösterilen yol ise 60 dakika süren herhangi bir zorluğu olmayan, işaret konulmuş taşlardan patikayı takip etmeniz gereken Likya Yolu’nu gösteriyordu. Fakat şelaleye yukardan baktığımız bir tercih olacaktı. Şelale’ye yukardan bakıp hiçbirşey görememektense aşağıdan bakmayı tercih ettik ve sol taraftan devam ettik. Parkur boyunca sulara girip çıkmak, yosun tutmuş kaygan basamaklara basmak zorunda kalarak kayaları aşmak, düşmeden bir uçurum kenarından diğer tarafa atlamak şelaleyi görebilmek için katlanılan zahmetlerden sadece bir kaçı ... Fakat bu zahmetli trekkingten sonra göreceğiniz şelalenin manzarası size bir armağan gibi gelecektir. Dönüşe geçtiğimizde Likya Yolu patikasını bulduk ve oradan kampa sağsalim geri geldik.
Bayram tatili olması nedeniyle kaldığımız kampta yer olmamasına rağmen sahil çok kalabalık değildi. Bu ıssızlık bu koyu bizim için daha da cazibeli hale getirdi. Ama içimden bir ses Olympos ve Kelebekler Vadisi’ni nasıl keşfedip tükettiysek bu koyda bir gün bu istiladan payını alacak diyor. Doğayı ve sukuneti sevmeyenlerin ya da keyfine düşkün lüks arayanların uzak durması gereken bir tatil mekanı. Ulaşımının zahmetli, konaklamasının konforsuz olması Kabak Koyu’nun keşfedilmesini minimum dereceye indirse de yerli halk ve müdavimler bir gün keşfedilip bu huzurun bozulacağından endişeli. Ümit edelim ki bu nadide güzellik hiçbir zaman bozulmasın … Çünkü Kabak koyu keşfedilmemeyi hak ediyor.
Kalacak yerimizi http://www.otomatikportakal.net/yasam/kabak-koyu-rehberi.htm adresinden seçtikten sonra hemen otobüs biletlerimizi aldık. Cuma akşamından çantalarımızı sırtlandığımız gibi cumartesi sabahına gözlerimizi Fethiye otogarında açtık. Hemen otogarın arkasından Ölüdeniz’e uğrayıp, Faralya Köyü’ne devam eden dolmuşlara bindik. Yol boyunca yeşilin ve mavinin kusursuz uyumuna bir kez daha şahit olduk. Yaklaşık yarım saat kırkbeş dakika sonra son durakta indikten sonra dehşetengiz güzellikteki Kabak Koyu’na tepeden bakıyorduk. Kırmızı beyaz taşlardan oluşan patika yolu takip ederek 20 dakikada kampa indik. Turan Camping’in sıcak ve sade ambiyansı bizi bir anda evimizdeymişiz gibi hissettirdi. Şehir hayatının stresinden arınmak için güzel bir tercih yaptığımızı düşündük.
Odamıza çantaları atar atmaz ilk iş sahile inmek oldu. Çünkü ben yol yorgunluğumu deniz kenarında atmak ve günü kaçırmak istemiyordum. Beş dakikalık bir yürüyüşten sonra denizin ışıltısı gözlerimizi kamaştırdı. Fethiye bölgesindeki tüm koylar gibi pırlanta misali pırıl pırıl parlıyordu. Sahilde ilk gözüme çarpan çalı çırpı ve ağaç dallarından yapılmış doğal gölgelikler oldu. Sezlong ve şemsiyelerin olmaması görüntü kirliliğininde olmaması demekti. Bir mekan bu kadar doğal özelliklere sahip olabilirdi. Uzunca bir ağaç kütüğüne yaslanmış gruplar bu gölgeliğin altında muhabbeti koyulaştırmış haldeydiler. Kum ve ufak beyaz çakıl taşlarından oluşmuş eşi benzeri olmayan güzellikte bu kumsala bir müddet bakakaldık.
Hava şansımıza her gün güneşliydi. Mevsim normalleri gibi geceleri serinliğini gösterdi. Arada bir yağmur ciselemiş, etrafı kara bulutlar sarmış olsa da doğanın güzelliğini bozmaya yetmedi. Aksine doğaya bambaşka bir güzellik kattı.
Son gün kampta tanışıp kaynaştığımız arkadaşlarla Likya Yolu’nu keşfetmeye ve kampinglerden yaklaşık 1 km uzaklıktaki şelale’yi görmeye karar verdik. Bir yol ayırımına geldiğimizde önümüze çıkan tabela bize hangi yolu tercih etmemiz gerektiğine dair bilgi verdi. Sol taraf 35 dakika süren, hiçbir şekilde bir işaretin olmadığı ve oldukça zorlu kayaları aşmamız gereken fakat şelaleyi aşağıdan olduğu gibi görmenizi sağlayan yoldu. Sağ taraftan yukarı gösterilen yol ise 60 dakika süren herhangi bir zorluğu olmayan, işaret konulmuş taşlardan patikayı takip etmeniz gereken Likya Yolu’nu gösteriyordu. Fakat şelaleye yukardan baktığımız bir tercih olacaktı. Şelale’ye yukardan bakıp hiçbirşey görememektense aşağıdan bakmayı tercih ettik ve sol taraftan devam ettik. Parkur boyunca sulara girip çıkmak, yosun tutmuş kaygan basamaklara basmak zorunda kalarak kayaları aşmak, düşmeden bir uçurum kenarından diğer tarafa atlamak şelaleyi görebilmek için katlanılan zahmetlerden sadece bir kaçı ... Fakat bu zahmetli trekkingten sonra göreceğiniz şelalenin manzarası size bir armağan gibi gelecektir. Dönüşe geçtiğimizde Likya Yolu patikasını bulduk ve oradan kampa sağsalim geri geldik.
Bayram tatili olması nedeniyle kaldığımız kampta yer olmamasına rağmen sahil çok kalabalık değildi. Bu ıssızlık bu koyu bizim için daha da cazibeli hale getirdi. Ama içimden bir ses Olympos ve Kelebekler Vadisi’ni nasıl keşfedip tükettiysek bu koyda bir gün bu istiladan payını alacak diyor. Doğayı ve sukuneti sevmeyenlerin ya da keyfine düşkün lüks arayanların uzak durması gereken bir tatil mekanı. Ulaşımının zahmetli, konaklamasının konforsuz olması Kabak Koyu’nun keşfedilmesini minimum dereceye indirse de yerli halk ve müdavimler bir gün keşfedilip bu huzurun bozulacağından endişeli. Ümit edelim ki bu nadide güzellik hiçbir zaman bozulmasın … Çünkü Kabak koyu keşfedilmemeyi hak ediyor.
Etiketler: geziler,kitaplar
bungolov,
camping,
cave,
faralya köyü,
fotograf,
gezi,
kabak,
kabak koyu,
kelebekler vadisi,
likya,
likya yolu,
olympos,
trekking,
turan camping
16 Haziran 2013 Pazar
Diren Gezi - Vol. II
Etiketler: geziler,kitaplar
diren gezi,
direniş,
fotograf,
fotoğraf,
gezi,
gezi parkı,
heryer direniş,
taksim gezi
Diren Gezi - Vol. I
Etiketler: geziler,kitaplar
diren gezi,
direniş,
fotograf,
fotoğraf,
gezi parkı,
heryer direniş,
taksim gezi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)