"Biz boyun eğdiğimiz ve adım adım içine
sürüklendiğimiz zulmün ne kadar kötüleşebileceğini tahmin edemediğimiz için
yenilmiştik.
Daha o ağaçlar kesildiği, bakkalın masum
oğlu dövüldüğü zaman ses çıkarmalı, başkaldırmalıydık.
Bunu yapmamıştık. Başkan’ın attığı her adımı
büyük bir saflıkla kabul etmiştik.
Martılar ise karşı koydukları ve
uzlaşmadıkları için kazanmıştı.
Bu durumda boyun eğen insan soyunun mu,
yoksa başkaldıran martıların mı daha akıllı olduğu sorusu sorulmalı değil mi ?”
Bu kitabı Bora’ya ve Can’a okuttum. Daha bir sürü çocuğa da
okutasım var. Hatta okumayan çocuk kalmasın falan gibi uçuk fikirlerim var.
Çocuklara, yanlış politikanın nelere yol açabileceğini,
umudu kaybetmemeyi, sürü psikolojisi ile değil kendi bildiğin doğrularla
hareket etmeyi, çocukların da bir birey olduğunu ve dünyayı nasıl şekillendirip
değiştirebileceklerini ve bir çok
erdemli davranışı bu kitapta Livaneli'nin akıcı anlatımıyla bulabilirsiniz.
Sözüm ona demiş yazar çocuk kitabı yazdım gibi görünse de
asıl lafım siz büyüklere… Ama öte yandan
dünyayı sadece büyükler kurtaramaz. Çocuklarımızı da dinlemeyi öğrenmemiz
gerekiyor.
Kitap aralarında çok güzel çizimlere yer verilmiş. Çocuklar
okurken karakterleri gözlerinde canlandırabiliyorlar. Bu kitap aynı zamanda
çocuklara doğal çevreyi önemsemeyi ve korumayı öğretecektir.
“Babam bana "İyiler her zaman kötüleri yenecek kadar
güçlüdür," derdi. "Yeter ki, güçlerinin farkına varıp
birleşsinler." (S. 34)”
Kitabımız huzur dolu insanların yaşadığı, cennet misali bir
adada geçer. Paraya çok az ihtiyaç
duyulan, şiddet ve gücün kullanılmadığı, mütevazi ada hayatı, diktatör bir
başkanın emeklilik yıllarını geçirmek üzere adaya gelmesiyle sarsılmaya başlar.
Adadaki düzen ve dostluk anlayışı
yerini, zorba bir başkanın şiddet ve güç
kullanarak yaptığı kötülüklere bırakır. Mesela
ilk işi yol boyunca gölgelik yapan ağaçların budanması olur ki ada
halkının en değerli varlığı en çok sevdiği
şeydir ağaçlar…
Başkan, ada halkını, adaya “medeniyet” getireceği fikri ile
etkilemeye çalışır ve bir yönetim kurulu oluşturarak işe başlar. Çünkü yaptığı
her hareketi tek başına yapıp, göze batıp, sözüm ona diktatör olmayacak ya, ! kurul kararı ile yaptık diyecek. Mesela kurul kararı ile martıların öldürülmesi
kararı alınır. Böylelikle martıların el koyduğu adanın en güzel koylarına beş
yıldızlı oteller yaptırılabilecektir. Bu duruma itiraz edenler olsa da başkanın
gücü karşısında etkisiz kalırlar. Martıların katliamıyla artık adada hiçbir şey
eskisi gibi olmayacaktır. Martıları yok etmesi için adaya tilkiler
getirilmiştir. Bu yöntemle martılar azalır fakat bozulan doğa dengesi
yılanların çoğalmasına neden olur. Yılanlar ada halkına zarar vermeye başlar.
“Ada halkı olayı duyup gelene kadar ağaçların yarısı budanmıştı bile.
Yola toplanmış, şaşkın şaşkın iki yanımızda oluşan ağaçtan duvarlara
bakıyorduk. O doğal, kendi haline bırakılmış ağaçlar, saray bahçelerindeki
bahçıvanların şekil verdiği yeşil heykellere dönüşmüştü. En korkuncu da artık
tepemizdeki gölgeliğin kalmamış olmasıydı. Güneş doğrudan doğruya yola
vuruyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi ilk şaşkınlık anını atlatır atlatmaz tüm
adalılar adamları durdurmaya çalıştı ama onlar bizim yüzümüze bile bakmıyor ve
işlerine devam ederken, "Başkan'ın emri! Onunla konuşun!" diyorlardı.”
(S.41)
Devamında adaya ne mi oldu ? Bence okumalıyız bu kitabı…
Kitabın Adı : Son
Ada’nın Çocukları
Yazarı : Zülfü
Livaneli
Sayfa Sayısı : 200
Baskı Yılı : 2014
Yayınevi : Doğan ve Egmont Yayıncılık
Baskı Yılı : 2014
Yayınevi : Doğan ve Egmont Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder