23 Haziran 2015 Salı

TEMA Vakfı'ndan bir Duyuru


Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. 

Bu sene dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin.

Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün.Üzerine de bir bardak su dökün.Gömme imkanınız yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın ( ya da arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.

Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler…Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan yada dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...

Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor. 

Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.

Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler...

19 Haziran 2015 Cuma

Bir Gezi : Eskişehir

Haydarpaşa Tren Garı

Çağdaş Cam Sanatları Atölyesi

Odun Pazarı

Sokaklar

Kurşunlu Külliyesi


Porsuk Çayı

Cam Atölyesi

Bir Osmanlı Evi




Göksu Köprüsü

Direnen Öğrenciler :)

Hani hayatımızda geçmek zorunda kaldığımız dar yollar vardır ya. 
İşte 2010 yılının ilk 4 ayı öyle bi dönemden geçiyoruz gene.
Dedik böyle olmaz bir ara , bir nefes, bir mola daha ölmedik ya :)
Gidersin Haydarpaşa Garı'na...
Alırsın iki bilet Eskişehir'e...
Cumartesi sabah gün doğarken atlarsın trene...
Adım adım gezersin , Porsuk Çayı, o müze, bu külliye, o çarşı, bu pazar...

Yolumuz bir gün gene düşerse Eskişehir'e görüşmek dileğiyle...


Tarih :10 Nisan 2010
Fotoğraflar : Mert & Çiğdem Ersoy

16 Haziran 2015 Salı

Bir Not : Can Yücel'den ...



Zaman su gibi akıp giderken,
Her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Her şeye rağmen.

Can Yücel



11 Haziran 2015 Perşembe

Güneşli Ada ve Bir Pazar


Bir gün , Bir sabah , Bir Pazar...
Atlarsın taksiye çoluk çocuk ver elini Bostancı Adalar İskelesi ...

Nurdan ve kızı Zeynep :)
Ben ve oğlum Bora
Maral ve kızı Lily

Burgazada ...

Önce Kalpazankaya
Sonra bizim fakirhane ziyareti
İskeleye yürüyüş, marinada kahve, dondurma
Ve eve dönüş...

Arkada birileri çok mu eğleniyo

 - Hadi minik sincap uyusan biraz
 - Annem delirdi herhalde ,bu havada uyunur muymuş canım?



Nurdan ve Kızı

Ver kızı biraz da ben seviyim.

Artistler sizi ...

Ada Vapuru yandan çarklı

Faytonda...

Eve Dönüş


Evde



Uyuttum işte OHHH ... Naber ?

Çabuk uyandın ama hiç olmadı


Büyük Sincap - Bostancı



Fotoğraflar : Maral Minasyan , Nurdan Boşnak, Çiğdem Ersoy
Tarih : 31 Mayıs 2015
Yer : Kalpazankaya,Burgazada

9 Haziran 2015 Salı

Boyun Eğmeyenler


“Ve onlar ne ilk ne son örneği olacaktı, büyük insanlık düşü kuranların...”

Belgesel roman yazmak oldukça sorumluluk isteyen ağır bir iştir. Yazar Özen Aşut bu ağırlığın üstesinden gelmiş ve keyifle okunan bir  roman ortaya çıkarmış. Belgesel roman okumayı severim. Sevgi Soysal’ a adanmış bir kitap olmasından dolayı bu romanı keşfetmiş ve yeni bir yazarla daha tanışmış oldum.

Kitap ülkemiz tarihinin en karanlık dönemini 12 Eylül öncesi ve sonrasını ele alıyor. Romanın  büyük bir kısmında insanlık dışı uygulamaların yapıldığı Mamak Askeri Cezaevi’nin Kadınlar Koğuşu’nda geçiyor. Gerçek kişilerden kurgulanmış karakterler kitabı sürükleyici hale getirmiş. İsimler farklı ama kimlerin kastedildiği açık ve net. Olaylar , zaman ve mekan gerçek. Romanı okurken sizi hiç yarı yolda bırakmadan alıp sonuna kadar götürüyor.

İster belgesel roman  isterse biyografi ya da araştırma inceleme kitapları olsun , bu dönemi anlatan kitapları ne kadar çok kişi ne kadar çok yazarsa o kadar  iyi. Bu döneme tanıklık etmiş kişiler zaten kayıtsız kalamamış, kalemlerini sakınmadan gelecek kuşaklara ışık tutmayı borç bilerek yazmışlardır.
Belgesel tarzındaki kitaplar  gibi yaşanmış olayların gerçekliğine ilişkin belirli öğelerin yanı sıra belirli değerlendirmeleri de içeriyor. Bu döneme ait okuduğum ne kadar kitap varsa dönemleri tam olarak birbiriyle uyuşmaz. Ya öncesini ya sonrasını okumuşumdur.  Örtüşen tek konu  insan haklarını hiçe sayan ne varsa yapılmış olmasına şahit oluşumuzdur.

Kitapta önce erkekler koğuşunda başlayan ve hemen ardından kadınlar koğuşuna da sıçrayan ve 40 süren açlık grevi anlatılıyor.  İşkencelere tanıklık eden satırlar, taştan farksız şilteler, ağır koğuş koşulları, “Mücadele” yerine  “savaş” diyen düşünceler, genç ölümler, emeğin en yüce değer olduğunun söylenmesinin komünistlik sayılması ezberimizde yer eden ayrıntılar...

Kitabın sonlarındaki bir bölümde Gezi’den önce yazılmış olmasına rağmen Gezi habercisi denilmektedir. Yerinde bir görüş oluduğu için katılıyorum. Kitabın belkide en önemli özelliği Mamak belgeseli olması ve faili meçhullere değinmesi olmuştur.

Yürekten katıldığım bir diğer bölüm Sunum bölümünün sonundaki cümle  “Onlar yalnızca insanlık idealleri içinde kendilerinin de payı olmasını istemişlerdir. Hepsi bu” diyor. Tıpkı Sevgi Soysal gibi...


Kitabın Adı: Boyun Eğmeyenler
Yazarı: Özen Aşut
Yayınevi : Yazılama Yayınları
Basım Yılı : 2013
Sayfa Sayısı : 318


Biraz Daha



Kullanmam ucuz özgürlüğü sana sığınırım
Azarladığım bir dünyayı suya bırakıp
Günlük dövüşü en uygun yerinde keserek
Ve kan biraz daha akar durur, akmalıdır
Bir çaresizlik sanırım, öfkem büyür uğunurum
Oysa bir çiçek bir güzel dünyaya bakmalıdır
Ve kuytulardan, unutulmaktan tek tek
Ölülerimiz toplanacaktır.


Senin yıldızların güneşlere dönüşür
En karışık en bozgun bir öğle uykusunda bile
Ve sonsuz sevinç taşıyan bir çığlıktır
Bir suyun bir başka suya karışması
Kanları çökelirken bir soylu tabaka
Bir bahar anlatıcısının
Bir mutluluk dülgerinin
-Gecelerde ve yalnızlıklarında hepsi üşür-
Ölülerimiz toplanacaktır.

Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan
Ne kadar acı geçmişsse yaşayacağız
Hepsini yeniden, bir bir dünyada
Dünyadan ve dünyayla sana sığınırım
Acılardan ve hüzünlerden değil
Kaçmalardan ve korkulardan değil
Çünkü bir güçtür sıcaklığın kollarıma
Çünkü kanları, kanları, kanları hatırlarım
Çünkü ölülerimiz toplanacaktır
Ve yüceltilecektir bir mavide.

Haberlere yorumlara ve büyük tirajlara
Asalak otlara karşı, türeyip giden
Bir sun'i ilkahla üreyip giden
Bir soya, bir sanrıya karşı
Kuşanıp kahramanca tek silahını, kanını
Diri bir su gibi gidenleri hatırlarım
Odalarda ve güzel bir dünyada
Sararken bir başına eski güneş
Yıldızımız uzak bir iklimde
Bir tüfek olacaktır. Bir tüfek
Ölülerimiz toplanacaktır.

Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.

Anılacaktır bir general pantolonundan
Nasıl sezgiler ve gerekçeler çıkardığımız
Nasıl kırgın ve nasıl umutlu olduğumuz
Bir şenliğin başlangıcından ve sonundan
sığınmamız da anılacaktır.

Ölülerimiz toplanacaktır
Kenar köşe kasaba hanlarından
Deniz en güzel aşkken ayışığına
Küçük ve karanlık odalarda öldürülenler
Direnerek ve akarak ölenler
Yüceltilecektir
Anılacaktır ölümleri

Bir şehir akşamında herkes kaçışırken
Ormanlar bir çözülmeye bozulurken
Karanlığa kanıyla karşı duran
Kanıyla ışıtan, yalazlayan karanlığı
Yalnız ve dayanıklı gecelerinde üşüyen
Ölülerimiz toplanacaktır.

Biraz daha kan, kan ve suyun akışı
Ey suyun güvenli akışı
Sana bir yamaç gerekmez mi
Ki sonun özlemine hızlı varsın
Ki sen varsın, akıtılmış kanlarla varsın
Ve kan ve akışın o soylu tabakta
Ormansız bir halka sunulacaktır
Bir orman olarak
Ona sığınılacaktır.

Sana sığınılacaktır kırılıp toplanınca
Sana sığınıyorum kırılıp toplanınca
Değil sonsuz girdiçıktısına yaşamaların
Ey en güzeli, en gürü bütün çeşmelerin
Ayın ve denizin sahibi ve su içmelerin
Sana sığınılacaktır
Ve kuytularda, dağlarda, alanlarda
Akıtılan ve akıp gelen kanlarda
Bir sabah büyük büyük ateşler yanınca
Eller temizlenecektir
Bir tören olacaktır
Ölülerimiz toplanacaktır.

Turgut Uyar

6 Haziran 2015 Cumartesi

Bir Küçük Tavuk Hikayesi

Kısa bir süre önce, Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ile bir hava alanında salonda otururken emekli bir generalimiz ile sohbet ettik. Güncel konuları tartışırken emekli general bize ABD'de bir askeri okulda Amerikalı subaylar ile birlikte girdiği bir dersi ve derste anlatılanları anlattı. Ben de size aktarıyorum.  "Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.Filmin adı " Küçük Tavuk ". Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor. Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor.Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor.Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor."  Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, "İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir" diyerek derse başlamış. Beni meraka düşüren husus, bir Türk subayı içeride iken böyle bir dersi vermekten neden sakınmadıkları idi. Bunu sordum.Emekli general, "Umurlarında olduklarını mı zannediyorsunuz Ümit Bey.Amerikalılar hiçbir şeyi gizlemeye ihtiyaç duymazlar" dedi.Sonra emekli general İstanbul uçağına binmek için bizden ayrıldı. Biz de Özcan Yeniçeri hoca ile Ankara uçağını beklerken, kümesten, horozlardan ve tavuklardan bahsettik. Belki siz de bu yazıyı okuduktan sonra bazı sorular SORDUNUZ.  Kümes NERESİ? Yaşlı horoz KİMLER? Genç horoz KİM şu anda neler yapıyor? En önemlisi tilki KİM ?


 20 Nisan 2012 / Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞx

5 Haziran 2015 Cuma

Son Sardunyalar


Ah o yazlık sinemalar, kapı önü akşamları
Saksıda son sardunyalar, avluda el yazmaları

Ah ne kahraman ne cesur, ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık
Ah kaldırımlar biliyor, bi devir muhteşemdik
Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik

Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi, bi söyler bin gülerdik
Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi, bi söyler bin gülerdik

O pürtelaş piyasalar, ilk sevda ilk gözyaşları
Yolları hep gurbete bağlar, ah o gönül şarkıları

Ah ne kahraman ne cesur, ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık
Ah kaldırımlar biliyor, bi devir muhteşemdik
Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik
Ah kaldırımlar biliyor, bi devir muhteşemdik
Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik

Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi, bi söyler bin gülerdik
Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi, bi söyler bin gülerdik

Söz : Sezen Aksu-Yelda Karataş