27 Kasım 2014 Perşembe

Başucumda Müzik

Hani okuduğumuzda 3-5 gün etkisinde kurtulamadığımız kitaplar ya da izlediğimizde sürekli aklımıza gelen hatta rüyalarımıza giren filmler vardır ya. İşte Kürşat Başar “Başucumda Müzik” bu kitaplardan biridir. Belki de kitabın finalindeki hiç beklenmedik etkili son bizi en çok etkileyen ve  bu kitabın günlerce hafızalarımızdan çıkmamasına neden olan en önemli özelliğidir. Benim nazarımda ise mazide kalmış gizli aşk hikâyeleri ilgimi çekmiştir. Bir parçacıkta olsa kendimden bir şeyler bulmakta olduğum için belki de...
Okuduğum ilk Kürşat Başar kitabıdır. Bir kadının gözlerinden okuduğumuz kitap, bir erkeğinden kaleminden çarpıcı inceliklerle yazılmış. Beni şaşırtan bu ayrıntıdan sonra Kürşat Başar’a olan ilgim arttı. Diğer kitaplarını da okuyup ilk fırsatta da paylaşmayı görev edindim.
Kitabı bize sevdiren bir konusu yokmuş gibi görünse de gerçek hayattan kurgulanarak yazılmış trajik bir aşk hikâyesi olması ve anlatımdaki ustalık sayesinde kitabın ilk üççeyreğinde bizi bağlıyor.
“Başucumda müzik olmadan uyuyamam”  diyerek başlıyor kitap. Ta ki kitabın son sayfalarına gelene dek anlayamıyoruz bu başucu müziğinin önemini...
Baktığımızda evli bir kadın, abisinin çocukluk arkadaşı ile (üstelik o da evlidir) birbirlerine aşık olmuşlardır ve önce kaçamak görüşmelerle daha sonrasında da kadının kocasından boşanmasına kadar ilerleyen bir ilişki anlatılıyor. Böyle bir hayat toplumda ne aileler ne de çevre tarafından elbette ki takdir görmemektedir. Ancak yazar her türlü duygunun akışını bize tüm yalınlığı ile aktarmaktadır.
Kitap zaman olarak 1950’li yılların karmaşık siyasi çatışmaların ve karmaşanın yaşandığı çok partili döneme yeni geçildiği dönemi kapsamakta ve bizlere bu efsanevi aşk hikâyesi arasından göz kırpmaktadır. Tüm bu dönem ve olaylar oldukça yüzeysel aktarılmıştır çünkü romanın asıl ana temasında bir kadının bir erkeğe duyduğu derin aşkı ve ona kavuşamamış birlikte yaşayamıyor olmaktan duyduğu mutsuzluk ağır basmaktadır.
Kitaptan alıntı: Bana kalsa dürüst olmak çok daha kolaydı. Asıl cesaret isteyen böyle gizli yaşamaktı. İki hayatı olmak, hayatı ikiye bölmek, parçalanmış bir ruhla, yırtılmış bir kalple, gelgitler içinde kalmaktı.
Kâh Paris’te bir otelde,  kâh Londra’da bir cafe ’de geçen mekânlar çok güzel tasvir edilmektedir. Hikâyenin burukluğu nedeniyle hep yağmurlu ve kasvetli bir havada olaylar yaşanmaktadır.
Bir diğer dikkatimi cezbeden konu kitabın kahramanı kadının isminin hiçbir satırda telaffuz edilmemesidir. Şüphesiz hikâyeyi kendi ağzından okuyor olmamız bunda en büyük faktör.
Kitaptan alıntı: Yaşlandığım zaman nerede olacaktım, kiminle? Hayat böyle tehlikeli oyunlar oynayacak kadar uzun muydu? Böyle sonu belli olmayan maceralara atılacak kadar basit miydi? Birini sevmek için nedenlerin yoksa onu gerçekten seviyorsun demektir.
Gelişen olaylar çerçevesinde kitabın akıcılığına ket vuran tek yönü kitabın üçüncü çeyreğinde artık bir duraklama ve duyguların defalarca aynı şekilde tekrar edilmesine rastlıyor olmamızdır.
Kitabın Künyesi
Kitabın Adı: Başucumda Müzik
Yazarı: Kürşat Başar
Yayınevi: Everest Yayınları (Cep Boy)
Sayfa Sayısı: 440
Yayınlanma Yılı: 2012

15 Kasım 2014 Cumartesi

Yeni Yıl ve Kapadokya

Aralık 2006
 Ocak 2007




Kapadokya
Peri Bacaları
Avanos - Ürgüp
Ihlara Vadisi
Kayseri - Erciyes Dağı
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Tuz Gölü
Yılanlı Kilise
Karagedik Kilise
Hacı Bektaş Veli








Bu gezi o kadar eskide kalmış ki resmen "tozlu raflardan indirildi" tabiri yerinde olur. Geziye dair hatırladıklarım yukarda sıraladığım yerler,  kalıcı dostluklar , yeni yıla giriş yeni umutlar ve belkide artık bir sen ,bir ben ,birde bebek zamanı gelmiştir diyerek 2007 'ye girmiştik. 







Erciyes

Cücü ve Özgür



Şarap mı o !

31 Ekim 2014 Cuma

Montsegur Hazinesi

Aşkın kıyısındaki bir kadının, gençliğiyle başlayan ve büyüdüğünde çok önemli bir görev için seçilmiş olan Katharlı bilge ve ellerinde hayat dağıtan  birinin hikayesidir. Muhteşem bir roman olması için her türlü özelliği içinde barındırıyor. Okurken gerçek ile gerçek olmayan masalsı büyü devam ederken, dünyevi zevkleri nasıl bu kadar zekice barındırdığına tanık olacaksınız.

Jeanne, gençliğinde vahşi , olgun bir kadın olduğunda sevecen , yaşlandığında ise anaç bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Bu karaktere sahip bir kişilik okumayı zevkli bir hale dönüştürüyor.  Yazar, Katharların sıcakkanlı ve müşfik insanlar olduğunu  anlatmakla birlikte  karşılaştıkları her türlü zorlu mücadelenin nasıl  üstesinden geldiklerini ve başarılması imkansız savaşlar uğruna sonunda yaşadıkları  zulümleri gözler önüne seriyor. 

Bu kitaptan önce okuduğum Mine Kırıkkanat’ın “Gülün Öteki Adı” kitabında Montsegur’un, Kathar direnişinin bir uzantısı olduğu sonucunu çıkarmıştım.  Üzerinden asırlar geçmiş olsa da hala kadın erkek ayrımının yapılmadığı , hoşgörünün ve insan haklarının ön planda olduğu ve en önemlisi de fikirlerin ve inançların özgür olduğu bir ortam bu dönemde yaşandı ve Montsegur’de o dönemin bir simgesi olarak kalmıştır.   Neredeyse yedi yüzyıl öncesinde yaşayan Katharların öğretileri devrim niteliğini taşıyor. Dünya her dönem farklı bir tezi savunan fikirleri sapkınlıkla suçlayıp durdu. Okur-yazar olmak, felsefe ile ilgilenmek,  bilim adına bişeyler öğrenmek ve ya sorgulamaları kabul görmemekle birlikte idamla cezalandırmaktan hiç vazgeçmemiştir.      

Kitapta, dört Kusursuz ve seçilmiş kişinin büyük zülümden önce Kathar hazinesini kaçırmak gibi zor bir göreve tayin edilmişlerdir. Jeanne’de dört kusuruz arasındadır. Mahşer günü tüm Katharların toplandığı kaleiçinde bu dört kusursuz kişi kalenin arkasındaki dik yamaçtan kaçarak kurtulmayı başarır.

Haçlıların zülmünden kaçıp Montsegur şatosuna sığınmış,  ikiyüzyirmibeş Kathar , boyun eğip dinlerini inkar etmektense, diri diri ateşte yanarak ölmeyi seçmişlerdir. Kitapta bu bölüm çok trajik ve ayinsel vedalaşmaları detaylı ve tüyler ürpertici bir şekilde bize anlatmaktadır.
Kitap, bu önemli tarihi olayı roman niteliği kazandırarak başarılı bir üslüpla anlatmıştır.  Ortaçağdaki Katolik vahşetini gösteren önemli olaylardan biridir. Efsane Kathar hazinesinin nerede olduğu, nereye kaçırıldığı, kimlerin elinde olduğu hakkında halen devam etmektedir.

Bir konuya daha değinecek olursak kitapta “Kathar Şövalyeler”i tabiri  geçmektedir. Ama bu şövalyeler Katharları korumaktan , gözleyip kollamaktan başka bir faaliyette bulunmazlar. Şövalyeliğin anlamı , insan öldürmek, savaşmaktır en nihayetinde ancak Katharlar bırakın insan öldürmeyi ufacık bir hayvanı bile incitmekten çekinen derin bir inanca sahiptirler.


Kitabın Adı: Montsegur Hazinesi
Yazarı: Sophy Burnham
Yayınevi : Abis Yayınevi
Basım Yılı : 2009
Sayfa Sayısı : 380

26 Eylül 2014 Cuma

Nezo & Bora

Keşke hep çocuk kalsak , çocuklar gibi şen kalsak ...











Tarih : 13 Nisan 2013
Yer : Yıldız Parkı Korusu
Fotoğraflar : Çiğdem Ersoy


KÖPRÜ - Ayşe Kulin

Doğu Anadolu’nun bağrı Erzincan ilinde,  yaşanmış bir olaydan esinlenerek,  Ayşe Kulin’in her zamanki gibi gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya çalışan tavrıyla yazdığı romanlarından biridir. Televizyon dizisi olarak da ele alınmış ancak malum reyting nedeniyle sonu bir türlü gelmemiştir. Tıpkı “Veda” ve “Türkan” gibi... Bunun nedeninin kitaplardaki kişilerin ve olayların gerçek olması ve Türkiye gerçeklerini de içermesi olduğunu düşünüyorum. Gerçek olayların , gerçek kişilerin ve o kişilerin gerçek başarıları gözler önüne serilmek istenmez nedense…

Fırat nehri üzerinde yapımına başlanılmış ancak bir fındık kabuğunu doldurmayacak (bürokratik) nedenlerden ötürü 30 yıl kadar sekteye uğramıştır. Bölgeye atanan idealist bir Vali’nin  her engeli azimle aşmaya çalışmasının traji-komik hikayesidir.  Traji komik diyorum çünkü yazar yöre halkının (yurdum insanı) davranış biçimiyle komik ama trajik hikayeler ile romanını harmanlayarak bizlere aktarmaktadır.

Ayşe Kulin’ in duru ve akıcı anlatımı sayesinde kitabın okuyucularla buluşmasını etkili hale getiriyor. Sahtecilikten uzak gerçek olayları içermesi özelliği ile de bizlere çıkartılması gerekli derin anlamlar bırakıyor.
Elmas ve Mevlüt , Bayram ve Güllü, Gürcü mühendisler, Türk Mühendisler ve Öksüz bebek. Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri anlatılmakta ve keyifle okunmaktadır. Hepsinin ayrı bir hikayesi olsa da hepsinin keşistiği nokta aynıdır : KÖPRÜ.

Bayram, köprü olmadığı içim karısını vaktinde hastaneye yetiştiremez ve bebeği oracıkta eline doğarken karısını kaybeder. Bayram bebeğinin adını Öksüz koyar çünkü el kadar bebeğe bakacak gücü yoktur.  Vali hem Öksüz’e bir yuva bulur hem de bu gibi olayların tekrar yaşanmaması için Köprü yapımına hız kazandırmaya karar verir. Elinden geleni ardına koymayarak kolları sıvar. Öksüz’ü Elmas ve Mevlüt’e verir. Aylık bakım ve gıda masraflarını karşılar. Öte yandan köprü için Gürcü mühendisler ile görüşür. Köprüyü en kısa zamanda tamamlayabilecekleri konuşulur  ve ülkelerine dönerler ve bir daha kendilerinden haber alınamaz. Vali bu defa Ankara’dan Türk mühendisler ile çalışmaya başlar. Köylülerden bu duruma içerleyen ve kendi adamlarına yaptırmak isteyenler çıkar. Ancak Vali kararlıdır. Onlarla değil Ankara’daki mühendisler ile çalışacaktır. Tek sorun Köprü’nün Ankara’da yapılarak getirilmesi ve Erzincan’da monte edilmesidir.  Bu durum Vali’nin içine sinmese de birilerine güvenmek zorundadır ki zaten bir sıkıntıda bu noktada yaşanır. Feribot işin tamamlanmasına yakın bozulur. Çok uğraş verir, çok emek harcar hepsinden önemlisi hayatı pahasına da olsa Köprü’yü bitirmeye gönül verir.
Öte yandan Elmas ve Mevlüt’ün yasak aşklarının hikayesi anlatılıyor ki  bizlere doğunun aşiretler arası yaşanan dramlarını bir kez daha gözler önüne seriyor. Nedir bu aşiretlerin birbiriyle kavgası, nedir bu hem aynı sınırlar içinde yaşayıp hem de bu ayrılık ?  Bu ne sevgi bu ne ızdırap ? Hep aynı ama bu seferki oldukça dokunaklı bir hikaye ile Elmas ve Mevlüt’ün hikayesiyle  yeni bir anlam buluyor.

Kitabın Adı: Köprü
Yazarı : Ayşe Kulin
Yayınevi: Everest Cep Boy
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı : 322

22 Eylül 2014 Pazartesi

Gümüşdal ve Ersoy'lar Tatilde - 3


Pazo Baion Şatosu

2013 yılının yazına damgasını vuran bir tatil daha Doğa - Bora - Hare Gümüşdal ile gerçekleşti.

Bu defa THY 'nın ilk seferini gerçekleştirmesini fırsat bilerek Sanxenxo 'ya inanılmaz ucuz uçak biletleri aldık. Aldık almasına da ora neredir ? Ne yapılır ? Soğuk mudur sıcak mıdır ? Nasıl bir memlekettir en ufak bir fikrimiz olmadan biletleri almış olmanın hafifliği ile Grove Bölgesini araştırmaya başladık.


Birşeyden çok emindik ki deniz mahsülü yemeğe doyamayacaktık. En hesaplısını en tazesini ve en lezzetlisini her akşam birbirinden değişik ambiyanslara sahip restorantlarda yiyecektik.








Otelimize geçmeden önce genel bir şehir turu yaptık. Objektifimize yansıyanlar ...






Ertesi günler keşfe devam ettik. Yakın adalarda birbirinden güzel kumsallar bulduk.

Hava bir gün yağmurlu bir gün sıcak , bir gün rüzgarlı bir gün parçalı bulutlu seyretti.

Heykeller , süs havuzları, anıtlar bakımından zengin ve hepsi inanılmaz güzellikte. Çocukların en çok eğlendikleri heykel yandaki oldu :)



Adalardan ...



Dünyanın sayılı güzel kumsalına sahip Adalardan...






Ve Pazo Baion Bağevi ziyaretimiz.
Üzüm bağları ,şarap tadım ve diğer dünyanın bir köşesindeki güzellikleri ancak fotoğraflar anlatır.









Kuşevi


Kuşevinin içten görünümü



Tarih : 22 Temmuz 2013 - 4 Ağustos 2013

Yer : Sanxenxo - İspanya

Fotoğraflar  : Çiğdem - Mert Ersoy

28 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Nefes İstanbul'da Bir Olmak

Bir nefes istanbul'da bir olmak okuduğum en sıcak kitaplardan biri. Bir kere içinde İstanbul var. İstanbul'suz bir hayat düşünemeyenleri son derece akıcı ve güçlü bir anlatımla dile getiriyor.  Kitabın yazarı Aret Vartanyan güzel İstanbul'u anlatırken bambaşka hayatlarıda konu ediyor. Bu birbirinden farklı ve habersiz yaşayan hayatlar nasıl ki bir doğal afetle karşı karşıya kaldığında kenetleniyor ?  Aynı mahallede aynı sokakta yer alan aynı apartmanda birbirimizden umarsız yaşamayı tercih eden bizlerin aslında ne kadar birbirimize muhtaç olduğuna dikkat çekiyor.
"Bir Olmak" denilen şey din,dil,ırk,statü,zengin, fakir diye ayrıştırmadan yolların kesiştiği yerde buluşmak. Ayrıldığımızı sandığımız bu etiketlerde "Bir Olmak" kitapta hikaye ediliyor.
Kitabımızın dikkat çeken karakterleri Arman ile Zeynep , Metin ile Neslihan , Ozan ile Batu ... Ve dahası Şebnem, Alexandra Teyze, Agop Dayday, Sedat, Gülizar ve Adem ...
Arman 30'lu yaşlarında , tahsilli, görmüş geçirmiş mevkii sahibi, yaşam standartları olan, Asmalı Mescit'te yalnız yaşayan, kitap yazmayi planlayan, hobisi fotoğraf cekmek olan icimizden biridir. 20'li yaşlarında dolu dizgin yaşadığı hayatın doyumuna ulaşmış artık Zeynep ile uzun bir ilişkiye adım atmış olmaktan mutludur.  Arman'ın hayalini gerçekleştirmek istediği projede başta Zeynep olmak üzere arkadaşları da sonuna kadar destek olmaktadır. Metin ile Neslihan'ın zoraki evlilikleri , Ozan ile Batu'nun yasak aşkları, Gülizar'ın sıradışı hayatı ve sokakta yaşayan tinerci çocuk Adem'in öyküleri bakış açımızı değiştiriyor. Farklı anlamlar yüklediğimiz adeta etiketlediğimiz bazı hayatların aslında hiç olmadığı kadar anlamlı olduğunu gösteriyor bizlere... Yazar tüm bu farklı yaşamlara tanıklık ederek ve sentezinden geçirerek başarılı bir şekilde kaleme almış.
Kitabın bir diğer dikkat çeken konusu, bugünkü İstanbul ile 80'lerden sonraki İstanbul arasındaki farkların çok sağlam bir anlatımla ifade edilmesidir. Şimdiki İstanbul'un sokaklarının tüm tarihi mirasını ve kültürel zenginliğini hiçe sayarak gelen göçlerle günbegün nasılda yitip gittiğini anlatıyor. Bu güzelim şehrin nasıl da yozlaşmışlığın, eğitimsizliğin, çıkarlar uğruna rant elde etmeye uğraşan zalimlere kurban gittiğini gösterme çabasında. 
"Suçlu aramaya kalkarsak saatlerce konuşuruz. Ortada bir tek gerçek ırzına geçilen bir İstanbul, kültürünü kaybetmiş bir İstanbul, İstanbul'u İstanbul yapan değerlerini tüketmek üzere olan bir İstanbul var elimizde..."  sayfa : 80.
Keyifli okumalar dilerim...
Kitabın Adı : Bir nefes İstanbul'da bir olmak
Yazarı : Aret Vartanyan
Yayınevi  : Siyah İnci
Basım Yılı : 2012
Sayfa Sayısı : 368

5 Haziran 2014 Perşembe

Bora Alış Verişte...






Anaokulumuzda geçen yıl bir aktivite gerçekleştirdik. Alışveriş kuralları ve dikkat edilmesi gerekli konulara dair... Aynı zamanda paranın değerini anlamaya yönelik öğretici bir faaliyet olarak da kayıtlarımıza geçti. 


İşte Fotoğraflarla bir alışverişin hikayesi...












Alışverişe meyve ile başlıyoruz 

Domates ile devam ediyoruz

Bunlar zararlı şeyler almasak da olur

Ekmek candır. Ekmeksiz olmaz

Son kullanma talimatına mutlaka bakılmalı

Benim gözüm süpriz yumurtalarda kaldı


Tarih : Ocak. 2013
Mekan : Altunizade ShowMar Market
Fotoğraflar : Mert Ersoy