27 Aralık 2016 Salı

Bir Tiyatro - Nereye Gitti Bütün Çiçekler



Aile dostlarımızdan Güler’lerın oyuncu ferdi Feri’nin kurduğu  Mam’art Tiyatro ile gerçekleştirdiği oyunları kaçırmadan izliyoruz. Geçen yıl “Özel Kadınlar Listesi” ile ilk oyunlarını sergilediler. Oyunların yönetmenliğini Tuğrul Tülek’in yaptığı yepyeni bir tiyatro topluluğu.

İlk gösterimini 8 Kasım 2016 günü gerçekleştridiler. Karı-koca davetli olmamıza rağmen  gel gör ki ben oyunun son 15 dakikasına yetişebildim. Yeni Genel Müdürümüz ile departman olarak tanışma toplantımız 18:30’da başladı ve 21:00’de bitti.  Oyun günene denk gelmesi de hep olduğu gibi benim talihsizliğim. Ama Feri’cim sağolsun mağdur olan kardeşi için bir sonraki oyuna yerimi ayırttı ve 25 Kasım’da izlemek nasip oldu.




Eve Ensler’in Bosna Savaşı’nın ardından yazdığı “Necessary Targets” adlı oyunun çevirmenliğini de Feri Baycu Güler yapmış.

Oyun, savaş mağduru kadınlara, yaşadıkları mülteci kampında, yardımcı olmak için devlet tarafından gönderilen bir psikiyatr ve psikiyatr’a yardımcı olmak için görevlendirilmiş bir travma danışmanı (aynı zamanda yeni kitabı için röportaj toplamaktadır) ve kampta yaşam mücadelesi veren genç – yaşlı 5 kadın arasında geçiyor. Kadınlar birer birer hikayelerini anlatıyor. Hepsi birbirinden dokunaklı. Artık evlerini-ailelerini geri alamayacaklarının verdiği korku ve çaresizliğe birebir tanık olduğunuzu hissedeceksiniz. Benim yer yer gözlerim doldu, yanımdaki yaşlı amca da hüngür hüngür ağladı yani o kadar diyebilirim. Finalde kadınlar, bu zorlu mücadelede birarada oldukları zaman nasıl bağlarının güçlendiğinin de farkına varıyor.


Oyunda geçen şarkıların söz ve müziğini, aynı zamanda yönetmenliğini üstlenmiş olan Tuğrul Tülek hazırlamış. Goncagül Sunar ise gitarıyla eşlik ediyor. Oyuncular şarkıları birlikte söylüyor, dans ediyor, müzikler çok başarılı bir şekilde hikayeyle içiçe geçmiş durumda. 

Oyuncu kadrosu; Şenay Gürler, Hale Akınlı, Goncagül Sunar, Feri Baycu Güler, Gözde Kansu, Melisa Doğu ve Ece Yüksel. Hepsi birbirinden yetenekli ve oyunculuğun kitabını yazmış tiyatrocular. Her biri sahnede muhteşemdi.


İlk gösterimi kaçırdım ama toplantı biter bitmez koşa koşa anca galasına yetişebildim.  Oyunun bitmesini beklerken finalde salondan alkış kıyamet seslerinin ardından herkes kokteyl alanına çıktı. İlgi büyüktü. Şener Şen, Hatice Şendil-Burak Sağyaşar, Begüm Kütük, Hakan Meriçler ve Doğa Rutkay'ın da bulunduğu ünlü isimler prömiyere gelmişlerdi. 

Kasım 2016 , Garaj İstanbul-Beyoğlu


26 Aralık 2016 Pazartesi

Bir Yılın Son Günleri


I.

Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini

Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.


II.

Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?


III.
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta


IV.

Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.


V.

Sabahları açık penceremin soluduğu kent
Nabzında yüzyılın dağınık sancısı
Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl
Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata
Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak
Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!


Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır

Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde


Murathan Mungan
Bir Şiir



22 Aralık 2016 Perşembe

Bir İnsan - Marie Curie



“Yemek, içmek, uyumak, tembellik etmek, sevmek
Yani bu hayatın en tatlı şeylerine değmek,
Ama yenilmemek, ezilmemek gerek
Bütün bunları yaparken, insanın canla başla bağlandığı doğaüstü düşünceleri herşeyin üstünde,
Herşeye hakim olarak kalmalı ve zavallı kafamızın içinde hissiz seyirlere devam edip gitmelidir.
İnsan hayatı bir rüya yapmalı, rüyayı da bir gerçek. “

Marie Cruie , 1867-1934



Keşfettiği radyum elementinin patentini almayarak, gerçek bilimin; piyasacılığı ve rekabeti olabildiğince arttırmaya çalışan bir düzene karşı direnmesini sağlayan örnek bir bilim insanıdır.

Derki ; insanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun.



21 Aralık 2016 Çarşamba
Rüyaların gerçek olmasına...



5 Aralık 2016 Pazartesi

Bir Kitap : Medar-ı Maişet Motoru


Sait Faik ile ortaokul 1. sınıfta tanıştık.  “Müthiş Bir Tren ” isimli kitabını Edebiyat öğretmenim hediye etmişti.  Okudukça çok sevdim. Çünkü diyordu ki : “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey!”   Üniversite yıllarımda da bu dizeyi Zülfü Livaneli’nin şarkı dizelerinde buldum.  https://www.youtube.com/watch?v=WJzAB02uePM

Sait Faik’in o günlerde okuduğum kitaplarından nasıl keyif alıyorsam aradan geçen bunca yıla rağmen  aynı tadı alabiliyorum. Bu da onun ne kadar çağdaş bir öykü yazarı olduğunun bir göstergesidir. Yeni okuduklarım hikayelerden oluşan kitapları Lüzümsuz Adam, Son Kuşlar ve Alemdağ’da Var Bir Yılan hepsi birbirinden güzel öyküleriyle dolu. Hayatı, çevreyi, insanları, olayları, yaklaşımları olduğu gibi, nesnel bir şekilde anlatığı için olsa gerek ağlanacak halimize güldürür.

Çocukları ve çocukluğu anlatır. Çocukla nasıl çocuk olmuş dersin. Genç kızları, delikanlıları ve gençliği anlatır çok iyi anlatmış dersin. Yaşlı başlı insanları, yaşlılığı anlatır, 48 yaşında hayata veda etmiş nasıl yaşlılığı yaşamadan bu kadar iyi analiz etmiş dersin. Çünkü Sait Faik insan sevgisi büyük bir edebiyat ustası da ondan. Yoksul balıkçıların yaşamı, İstanbul Boğazı, Marmara denizi, adalar, balıklar, martılar, yelkovan kuşları, rüzgârlar, dalgalar ve daha birsürü şey...  Hiçbir kalıba uymayan şiirsel anlatımı, özgür ve yaratıcı gözlemciliği, insana değer vermesi, erdem ve iyilik ana temasıydı. Şiirsel anlatım demişken şiirleri de olduğunu belirtelim. Kötülükler ve değer bilmezlikler karşısında bi nevi hayata küsüp Burgazada’daki evinde, kendi içadasını kurmuş ve hayatının son günlerine kadar burada yaşamıştır. Her ne kadar insanlara kırılsa da insanlığa dair umudunu hiç kaybetmemiştir.  
Hep hikayelerini okuduk, bir de 1944 yılında yasaklanan ilk yazdığı romanı okuyalım dedik. Medarı Maişet Motoru.  Ne de olsa yasaklar her zaman çekici gelmiştir.

“Edebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?”  diyor Sait Faik. Çok haklı.

Yasaklandı çünkü o dönemin en korkulan “sosyal adalet”  fikrini anlatıyordu kitap. Yayıncı bulmakta zorlanmış, sansür üstüne sansür yemiş, kitabın adını değiştirip yeniden yayınlamak zorunda kalmış, adı Medar-ı Maişet olan balıkçı teknesinin adını bile değiştirmişler. Daha neler neler...  Roman ancak 1970’lerden sonra özgürlüğüne kavuşmuş...

Şimdi aslında romanı okuduğumuzda anlıyoruz ki ; sosyal adaletin sağlanması, yoksulluğun azalması gibi eşitlikçi ve özgürlükçü düşünceler nedeniyle yasaklanan bu kitap aslında Sait Faik’in romanda kurguladığı karakterler aracılığı ile dile getiriliyor. Bir röportajında konuyla ilgili demiş ki Sait Faik : “Medarı Maişet isimli bir hikâye kitabı çıkarmıştım. Hayatı tozpembe görüyorum diye mahkemeye verildim. Üç beş kuruş kazanalım derken iki bin lira mahkeme masrafı ödedim, üzüntüsü de caba. Kahramanlarım rahat etmek için hapse giriyorlardı. Bütün sebep bu!”  

Kitabın sansür yiyen bir cümlesi : “Bir insanı yanında uşak gibi kullandıracak her işten sakın! İnsanoğlu birbirinin uşağı değildir, olamıyor. Sayfa 109.

Almdağ’da Var Bir Yılan isimli kitabında, “Çarşıya inemem”  isimli öyküde yasaklarla ilgili de çok hoş bir ironi yapmıştır.  “Ah bu yasaklar! Kendi kendimize, başkasının bize, bizim başkalarına, devletin tebaasına, tebaanın devletine, belediyenin hemşerisine, hemşerinin belediyeye koyduğu, koyacağı yasaklar!.. Yasaklarla çevrili bir dünyada yaşamasak yasaksız yaşayamazdık. Halbuki hayvanlar, hele ehlileri, yasaksız ne de güzel yaşıyorlar. Hafif, cilve gibi, o da boğaz derdinden doğan zırıltılardan başka, gel keyfim gel, yaşamıyorlar mı? Yasakları kabul ettik. İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Gün olur, sular, yemişler bile yasaktır. İnsanlar birbirine yasaktır.”  Bu da çok hoş paylaşmak istedim.

Çok hoş şeyleri paylaşmaya devam ediyor olacağız. Şimdilik bu kadar çocuklar.


Sevgiler...

CLK Boğaziçi Elektik, Çağlayan 2016