23 Aralık 2013 Pazartesi

Grinin Elli Tonu


Kitabı okuyan bir arkadaşımın kitap ile ilgili yorumları beni bu kitabı okumaya iten nedenlerden biridir. Çünkü genelde okuduğum bir tarz değildir. Arkadaşımın yorumu şu şekilde olmuştu. Yazarın gerçek olamayacak kadar mükemmel bir baş karakterden bahsettiğini,  inanılmaz derecede yakışıklı, lüks araba, ev hatta helikopteri olduğunu,  koca bir şirket sahibi üstelik de yaşı da bunlara sahip olamayacak kadar genç… İnanması biraz güç gerçekten… Yayınlandığı andan itibaren çok satanlar listesine yerleşmesi elbetteki sadece bu tezatlık değil aynı zamanda içeriğinde fazlaca erotizm barındırıyor olmasıdır.

Ana ve Kate yeni mezun iki kız arkadaş aynı evi paylaşmaktadır. Kate bitirme ödevi için ünlü işadamı Cristian Grey ile röportaj yapmak için randevu aldığı gün yatak döşek hastalanmıştır. Mutlaka o röportajın yapılması gereklidir ve Ana’dan yardım ister. Çekingen, sıradan görünümlü, kendi halinde Ana edebiyat öğrencisidir ve bu işin altından kalkamayacağı konusunda arkadaşının bu isteğine direnir. Ancak Kate onu ikna eder ve Ana’da çaresizce ve hiç istemeyerek bu isteği kabul etmek zorunda kalır.  Zaten olaylar  da bu andan itibaren ilgi çekici ve sürükleyici bir hal almaya başlar.

Genç ve zengin işadamı Grey oldukça çekici bir adamdır.  Ana ilk görüşte onun cazibesine kapılır ve onula birlikte olabilmek için her şeyini vermeye hazırdır. Grey’de onunla olmak ister ancak bazı beklentileri vardır. Bu beklentiler kitabı sürükleyici hale getirmektedir. Grey’in beklentileri tamamiyle erotik fantezilerle doludur. Oldukça zekice düşünülerek avukatlar tarafından hazırlanmış bir sözleşme ile kendine bağlamaktadır. Çünkü Grey’in karanlık ve sır dolu bir dünyası vardır. Eğer bu dünyanın kapılarını sonuna kadar birine açacaksa bu sözleşme iki kişi arasında yapılmak zorundadır. İlk görünüşte Grey’in duygu yüklü olmaması karşısında Ana hayal kırıklığına uğrar. Ancak daha sonrasında olaylar Ana’nın davranışları neticesinde farklı boyut kazanmaya başlar.

Ana,  Grey’in bu ahlaksız gibi görünen teklifi karşısında önce ne yapacağını bilemez. Çünkü çok ağır seks fantezileri içermektedir. Uzaklaşmak ister ancak bir kere merakı uyanmıştır ve denemek ister. Grey o kadar çekici ve o kadar karşı konulamaz bir cazibeye sahiptir ki (bu kitapta gerçekten abartı ile anlatılmaktadır) Ana bu isteklere karşı koyamaz. Grey’in iş yaşantasından gelen hükmetme arzusu yatakta da devam eder. Grey’in şehvet dolu ve bir o kadar da cüretkar bir ilişkiye Ana’yı sürüklediğine tanık oluyoruz. Ana ise artık kayıtsız kalmamaktadır ve kendi arzularının sınırlarını öğrenmeye başlamıştır.

Kitap sanki klasik Brezilya dizilerini andıran bir durum ile başlıyor. Zengin, yakışıklı ve genç bir adam ve bakımsız, sıradan, çekingen bir kadın çok tesadüfi bir şekilde karşılaşır. Normal bir zamanda karşılaşmaları mümkün olmayan iki karakter. Hatta ilk karşılaşmalarında kızın Bridget Jones tarzı heyecandan ne yapacağını şaşırmış, eli ayağına dolaşan komiklikler sergilediğini de görüyoruz. Ana gibi biri Grey’i beğenebilir ancak Grey neden Ana gibi basit ve sıradan görünümlü birini arzulasın ki? Bu sorunun cevabı kitapta okuyucuyla buluşuyor.

Tüm dünyada ve ülkemizde de yankı uyandıran bu serinin heyecan dolu ilk serisini keyifle okumanız dileğiyle…

  

Kitabın Adı : Grinin Elli Tonu

Yazarı:  E. L. James

Yayınevi : Pegasus Yayınları

Sayfa Sayısı : 576

Basım Yılı : 2012

Bozcaada - III



Dileğim bir kez daha gerçek oldu. Adaya üçüncü gidişimiz 2008 Ağustos. Yazın ortası ve ortalık cıvıl cıvıl. Deniz pırıl pırıl ama bir o kadar da buz gibi. Bu defa çok araba vardı ki önümüzde bir sonraki gemiyi beklemek zorunda kaldık. Dört saate yakın bir vakitimiz vardı ve bütün günümüzü öldürmek niyetinde değildik. Arabadan mayolarımızı alarak hemen yanıbaşımızdaki kumsala attık kendimizi.

Kaikas otelde kaldık. Kaikas kahvaltı'da devrim yaratmış. Kızarmış hamurdan, reçelin her çeşitine , binbir çeşit ekmekten arzu edilen her kıvamda yumurtaya kadar yok yoktu. Zengin reçel, peynir, zeytin ve tatlı tuzlu kurabiye çeşitleriyle midelerimiz bayram etti. Bu güzel kahvaltı keyfini yapabilmek için otelde kalmanız gerekmiyor. Dışarıdan da kahvaltıya gelenler olduğunu gördük. Odalar gayet temiz ve otelin mimarisi oldukça başarılıydı. Meslekleri mimarlık olan bir çiftin yapabileceği en güzel şeyi yapmışlar ve Bozcaada gibi bir yerde oldukça şık butik bir otel açmışlar. Çok keyifli bir mekandı ve bir anda sanki balayımızı tazeliyor havasına giriverdik bu ambiyansla.

Kahvaltıdan sonra Ayazma Plajı’nda denizin ve güneşin tadını çıkardıktan sonra akşamları yemek için sahildeki restaurantlara gittik. Her zamanki gibi mezelerin lezzetleri yerindeydi. Plajların ne kadar kalabalık da olsa güney sahilleri kadar kirli kalabalığın olmadığını gördük.

Son gün plaja gitmemeye karar verdik. Bu defa planladığımız gemiye binebilmek için kahvaltıdan hemen sonra arabamızı erkenden sıraya koyduk. Öğleden sonra araçların oluşturduğu kuyruğu görünce oldukça akıllıca bir harekette bulunmuşuz dedik. Şarap aksesuarları dükkanından birkaç hediyelik aldık. Akik taşının uğur getirdiğine inanan bir tezgahtardan taşlar hakkında kısa bilgi aldıktan sonra akik bir kolye satınaldım. Bol bol fotoğraf çektik. Tam o sıralarda meydandan gelen davul zurna seslerine kulak kabarttık ve oraya doğru yürüdük. Çok eğlenceli bir köy düğününe tanıklık etmekteydik. Meydandaki köy kahvesinde damat uzunca bir tabureye oturmuş tıraş oluyordu. Birileri de tam onun tıraş olduğu yerde şıkır şıkır göbek atıyordu. Oynayanlardan özellikle biri çok dikkatimi çekmişti ki kısacık sapsarı saçları, kırmızı askılı bluzu ve uzun fırfırlı beyaz eteği ile fıkır fıkır dans ediyordu. Sonradan öğrendik ki meğer gelin ta kendisiymiş. İkram edilen limonataları içtikten sonra yavaş yavaş dönüş için hazırlandık.tatilimizi 2 gece 3 gün ile sınırlı tuttuk. Çünkü Şarköy’de 6 aylık oğlumuzu ananesine bırakmıştık. Bu oğlumuzdan ilk uzun ayrılışımız oldu. Biraz içim buruktu tabiî ki. Fakat adaya ayak bastığımda anladım ki 6 ay boyunca zor ve yorucu bir dönemden geçmişim. Biraz olsun dinlenmeye ve kendime gelmeye ihtiyacım varmış. Bu kararı verip tatili organize eden eşime ne kadar teşekkür etsem az gelir.
Yazın güneşin ve denizin tadı Bozcaada da nasıl olur bir yandan da bu merakımızı gidermek için burayı tercih etmiştik. Daha öncekigelişlerimiz sonbahar ve kışa denk gelmişti diğer yazılarımdan da hatırlanacağı üzere...


Kısa olmasına rağmen keyifli geçen bu tatil bana iyi gelmişti. Oğlumu çok özlemiştim ama ada ile bir kez daha vedalaşıyor olmanın hüznü vardı. Gemiye bindiğimde tekrar gelebilmeyi dilemenin yanında bu defa oğlumla gelmeyi dileyerek geleneğimi bozmadım ve denize para attım. O anda içimden bir ses “emin ol tekrar geleceksin hemde çoluk cocuk ” dedi.














22 Aralık 2013 Pazar

Çamlıca'da Bir Günbatımı ve Beylerbeyi'nde Bir Gece


 



Gözde



Tarih : Agustos 2010
Yer: Çamlıca ve Beylerbeyi
Fotoğraflar : Çiğdem - Mert Ersoy
Güne Damgasını vuran isimler : Gözde, Kemal, Cemil, Yasemin, Engin, Mert
Günün anlam ve önemi : İftar yemeği vesilesi ile toplaşmamız :)

19 Aralık 2013 Perşembe

İmparator - Erol TOY


Kitap ile Ekim 2012 , 6. Beyoğlu Sahaf Festivali’nde tanıştım. Alsam mı almasam mı Erol Toy nasıl bir yazardır , hiç tanımıyorum bilmiyorum da gibi sorularla kitabı elimde evirip çevirirken kulağıma fısıldayan bir ses ile irkildiğimi hatırlıyorum. “ Al al sen bu kitabıııı, çok düşünme aal. Al da gör bak neler dönüyor ülkede ? Kimler nasıl nerelerden nerelere nasıl geliyor ? Oku ve gör ! “  Bu sözler üzerine çok düşünmeden kitabı aldım.

Öncelikle kitabın yazarı Erol Toy’dan bahsetmek istiyorum. Çünkü ben aslında bu sahaf festivalinde sadece bu kitapla değil, başka bir cevheri  yazar Erol Toy’u da keşfetmiştim. Kitaplarını toplumsal , siyasal ve ekonomik sorunları yalın bir dil ile kaynaklara dayanarak yazmış olması yazarın en önemli özelliklerinden biridir. Hiçbir zaman gerçekçi anlayışından taviz vermemiş ve tarihsel süreçleri gözardı etmeden gözler önüne sermiştir. Yazarın bu kitaptaki en büyük başarısı ise bana göre herhangi bir tenkite veya övgüye yer vermeden , yorumu tamamen okuyucuya bırakarak tüm açıklığı ile bizlere sade ve akıcı bir dille aktarmasıdır.

Erol Toy bu kitabında Fehmi Çok karakteri ile aslen Vehbi Koç’un hayatını bizlere aktarmaktadır. Roman 1920 ‘lerde yeni tohumları atılan Türkiye Cumhuriyeti devrinde ve Ankara’da geçmektedir.  Kitabın ilk basım tarihi 1974 olmasıyla bu tarih öncesine ışık tutmaktadır. Fehmi Çok’un keşfedilen tüccarlıktaki başarısı onun önce ticaret sonra sanayide güçlü olma hırsı ile üst kademelere erişmesine ve siyasete kadar ilermesine de vesile olmuştur.  Bu hızlı büyüme ile dikkatleri de üzerine çekmektedir. Gücünü koruyabilmek adına Avrupa ülkeleriyle işbirliğine girmekte ve sonuçlarına da katlanmaktadır. Çünkü yapılan işbirlikleri o dönem iktidarını doğrudan etkilemektedir. Çakışan çıkarlar arasında dönen emperyalist oyunları bizlere yansıtmaktadır.

Hayatımız boyunca kütüphanemizde durması gereken ve farklı yaş aralıklarıyla tekrar tekrar okunması gereken bir kitap. Çünkü her okuyuşta farklı bir tarafı yakalayıp görmüş olmak bu kitabı değerli hale getiren en önemli özelliktir.

Kitabın Künyesi

Kitabın Adı : İmparator
Yazarı : Erol Toy
Yayınevi : Yaz Yayınları
Sayfa Sayısı : 384
Basım Tarihi : 1997