23 Aralık 2013 Pazartesi

Bozcaada - III



Dileğim bir kez daha gerçek oldu. Adaya üçüncü gidişimiz 2008 Ağustos. Yazın ortası ve ortalık cıvıl cıvıl. Deniz pırıl pırıl ama bir o kadar da buz gibi. Bu defa çok araba vardı ki önümüzde bir sonraki gemiyi beklemek zorunda kaldık. Dört saate yakın bir vakitimiz vardı ve bütün günümüzü öldürmek niyetinde değildik. Arabadan mayolarımızı alarak hemen yanıbaşımızdaki kumsala attık kendimizi.

Kaikas otelde kaldık. Kaikas kahvaltı'da devrim yaratmış. Kızarmış hamurdan, reçelin her çeşitine , binbir çeşit ekmekten arzu edilen her kıvamda yumurtaya kadar yok yoktu. Zengin reçel, peynir, zeytin ve tatlı tuzlu kurabiye çeşitleriyle midelerimiz bayram etti. Bu güzel kahvaltı keyfini yapabilmek için otelde kalmanız gerekmiyor. Dışarıdan da kahvaltıya gelenler olduğunu gördük. Odalar gayet temiz ve otelin mimarisi oldukça başarılıydı. Meslekleri mimarlık olan bir çiftin yapabileceği en güzel şeyi yapmışlar ve Bozcaada gibi bir yerde oldukça şık butik bir otel açmışlar. Çok keyifli bir mekandı ve bir anda sanki balayımızı tazeliyor havasına giriverdik bu ambiyansla.

Kahvaltıdan sonra Ayazma Plajı’nda denizin ve güneşin tadını çıkardıktan sonra akşamları yemek için sahildeki restaurantlara gittik. Her zamanki gibi mezelerin lezzetleri yerindeydi. Plajların ne kadar kalabalık da olsa güney sahilleri kadar kirli kalabalığın olmadığını gördük.

Son gün plaja gitmemeye karar verdik. Bu defa planladığımız gemiye binebilmek için kahvaltıdan hemen sonra arabamızı erkenden sıraya koyduk. Öğleden sonra araçların oluşturduğu kuyruğu görünce oldukça akıllıca bir harekette bulunmuşuz dedik. Şarap aksesuarları dükkanından birkaç hediyelik aldık. Akik taşının uğur getirdiğine inanan bir tezgahtardan taşlar hakkında kısa bilgi aldıktan sonra akik bir kolye satınaldım. Bol bol fotoğraf çektik. Tam o sıralarda meydandan gelen davul zurna seslerine kulak kabarttık ve oraya doğru yürüdük. Çok eğlenceli bir köy düğününe tanıklık etmekteydik. Meydandaki köy kahvesinde damat uzunca bir tabureye oturmuş tıraş oluyordu. Birileri de tam onun tıraş olduğu yerde şıkır şıkır göbek atıyordu. Oynayanlardan özellikle biri çok dikkatimi çekmişti ki kısacık sapsarı saçları, kırmızı askılı bluzu ve uzun fırfırlı beyaz eteği ile fıkır fıkır dans ediyordu. Sonradan öğrendik ki meğer gelin ta kendisiymiş. İkram edilen limonataları içtikten sonra yavaş yavaş dönüş için hazırlandık.tatilimizi 2 gece 3 gün ile sınırlı tuttuk. Çünkü Şarköy’de 6 aylık oğlumuzu ananesine bırakmıştık. Bu oğlumuzdan ilk uzun ayrılışımız oldu. Biraz içim buruktu tabiî ki. Fakat adaya ayak bastığımda anladım ki 6 ay boyunca zor ve yorucu bir dönemden geçmişim. Biraz olsun dinlenmeye ve kendime gelmeye ihtiyacım varmış. Bu kararı verip tatili organize eden eşime ne kadar teşekkür etsem az gelir.
Yazın güneşin ve denizin tadı Bozcaada da nasıl olur bir yandan da bu merakımızı gidermek için burayı tercih etmiştik. Daha öncekigelişlerimiz sonbahar ve kışa denk gelmişti diğer yazılarımdan da hatırlanacağı üzere...


Kısa olmasına rağmen keyifli geçen bu tatil bana iyi gelmişti. Oğlumu çok özlemiştim ama ada ile bir kez daha vedalaşıyor olmanın hüznü vardı. Gemiye bindiğimde tekrar gelebilmeyi dilemenin yanında bu defa oğlumla gelmeyi dileyerek geleneğimi bozmadım ve denize para attım. O anda içimden bir ses “emin ol tekrar geleceksin hemde çoluk cocuk ” dedi.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder