22 Temmuz 2013 Pazartesi

Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu


Emel Koç’un “Behice” isimli kitabında Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’ndan bahsediliyordu.  Behice makalemi okuyan duyarlı bir arkadaşım Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge’yi anlatan bir kitabı olduğunu söyledi. Söylemesiyle almam bir oldu. Çünkü kitapta adı geçen onca isim, olay, bölge var ki hepsi benim için merak konusu yaratıyor daldıkça dalası geliyor insanın…

Hani “anlatılmaz yaşanır” dediğimiz yerler vardır ya. Genelde cennet misali mekanlar için kullandığımız. Ama ben farklı bir bakış açısıyla Yıldırım Bölge için “anlatılmaz yaşanır” ifadesini kullanarak yazıma giriş yapmak istiyorum. Gerçi Sevgi Soysal o kadar güzel anlatmış, o kadar güzel ifade etmiş ki üzerinizde yaşamış kadar etki bıraktığını göreceksiniz.  Kinaye sanatının tavan yaptığı bir kitap.  Ağlanacak halimize kahkalarla gülerken bulabilirsiniz kendinizi.  İçiniz yer yer burkulabilir ama hep bir tebessümle okunuyor. Esprilerin zekice kurgulanmış olması ise kitaba ayrı bir özellik katıyor.

Okurken bana en çok dokunan işkenceler, sorgular, manasız tutuklamalar, kaçmalar kovalamacalardan ziyade bu kadar okumuş, kültürlü ve zeki insanınmesleklerinden men edilmeleri oldu. Dahası en verimli yıllarını  hapishanelerde geçirmiş olmaları oldu. Dahası hakettikleri saygıyı görememiş olmaları oldu. Dahası  onursuzca ve anlamı olmayan muamelelere maruz kalmaları oldu.  Aydınlık için onlara bu kadar ihtiyacımız varken hükümet adamları hep korktu bu insanlardan ki kitap bize bunu da gayet açıklıkla anlatıyor. Ama onlar hiç bir güçten korkmadılar.
Birbiri ardına devam eden onlarca hikaye ve bölümden oluşuyor. Günlük misali 8 aylık mahkumiyetini ve yaşadıklarını çok sıcak ve tatlı bir dille yazmış. Döneme damgasını vuran gerçekleri okudukça hem düşünüyor hem gülüyor hem de üzülüyor insan…

Kitapta karşılaştığı kişilerin karakterlerini  o kadar iyi analiz ediyor ki devam eden süreçlerde o kişiler hakkında verdiği hükümlerde hep haklı çıktığını görüyoruz.  Sevgi Soysal’ın kıvrak zekası ve ileri görüşlüğüne hayran kalmamak mümkün değil. Bir de kitabın önsözünde yer alan Oya Baydar’ın yazısına…

Kitapta çokça Behice Boran da yer alıyor. Sevgi Soysal’ın Behice Boran’dan “hocam” diye bahsetmesi ona duyduğu saygı ve sevgisi, onu anlatışı da tıpkı Behice Boran’ın okuduğum biyografisi gibi birbiriyle eşdeğer. Davranışları, duruşu, konuşması, türkü çağırışı, düzenli ve titiz oluşu ve görüşlerini hiç usanmadan haykırışı…
Kitabın kapağında değinmeden edemeyeceğim. Bazı insanların yaşı kaç olursa olsun afacan ve muzip halleri yüzlerinden okunur ve hiç kaybolmaz. Sevgi Soysal’ında profilinin yer aldığı kapakta , her baktığımda , içime işleyen onun sanki her an bir muzurluk yapacakmış gibi bakışlarındaki yaramaz çocuk hali oluyor.

Sevgi Soysal bu kitabıyla “Herkesi Kızdıran Kadın” olsa da bana Sevgi Soysal’ı sevdiren kitap olmuştur. Umarım sizlerde okuduğunuzda benim gibi hissedersiniz.
Behice ile başlayan yolculuğum Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ile devam etti. Elimde bu kitapları okuduğumu gören annem Oya Ersöz’ün önerisi bir diğer kitap ile bu serüven devam edecek. “Bir Dönem İki Kadın – Oya Baydar-Melek Ulagay”

www.kitapmakalem.com

Kitabın Adı : Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu
Yazarı : Sevgi Soysal

Yayınevi : İletişim Yayınları
Basım Yılı : 2012

Sayfa Sayısı : 229

18 Temmuz 2013 Perşembe

Macera Akademisi ile Kano Keyfi


Sene : 2009 – 9 Ağustos Pazar

Gezdikce faaliyeti olarak Macera Akademisi işbirliği ile Kano ve İp inişi organizasyonu düzenlemeye karar verdik. “Kano çekmek nedir ki ? Ne zevkli lay lay lom çocuk oyuncağı yaparız ki biz çok kolay “ gibi komik düşüncelerle yola çıktık.  Aslında ne kadar zor ve ciddi performans isteyen bir faaliyet olduğunun geç de olsa farkına vardık.  Program müthişti ve çok eğlendik. Kano kollarımızda derman bırakmayınca “Acaba parkuru yarıda kessek mi ? Geri dönsek keşke şurdan ! Çok gitmedik mi bi de bunun geri dönüşü var. İp inişi de yüksekmiş yahu “ gibi dileklerimizi iletsek de Macera Akademisi bizi katiyen duymadı ve programdan zerre şaşmayarak disiplinli bir şekilde faaliyetimizi tamamlamamız için destek verdi.

Buluşma saatimizi hatırlamıyorum ama  06:00 ‘da uyandığımı hala hatırlıyorum. Sevgili Tatiana (Macera Akademisi Sahibi)  ile Altunizade civarında buluştuk ve bizi  Riva ‘ya doğru müthiş bir ormanın içine götürdü.  Hemen akabinde diğer Macera Akademisi Sahibimiz Caner geldi.  Ağustos ayında olmamıza rağmen hava nefisti. Güneşli ama kavurucu sıcak değil, esintili ama tozu dumana katmıyordu.  

Ufak bir kahvaltıdan hemen sonra kanolarımızı bağlı olduğu konteynırından söküp suya indirdik. Takımlar : Ceyda-Çiğdem , Fethiye-Kürşat ve Caner-Tatiana

Önde oturan sürekli kürek çekmeli , arkada oturan ise hem yön vermeli hem de küreklere asılmalıydı.  Oldu da daldın gittin nefis nehire, kuşlara , ördeklere, şöyle bi nefes çekiyim dingin doğada dedin ayvayı yedin. Yönü mönü unuttuysan doğruuu sazlıklara gümlüyosun. 5 km parkurda düz gidemedik bi türlü. Sürekli sazlıklara daldık daldık çıktık.

Sonunda ilk mola ama durmak yok. İp inişi başlıyor. Caner’in ikram ettiği çay ve kurabiye yorgunluğumuzu almaya yetti de arttı bile...

İnişleri oldukça adrenalini yüksek bir performansla başarıyla tamamlıyoruz. Burada önemli olan ise bacakları mümkün olduğunca açmak ve sanki bir koltukta oturuyormuşçasına yavaş yavaş diğer ipi salmaya başlamak. Kaya ile gövde paralel olmalı.

Ve tekrar kanolarımızı bağladığımız nehir kıyısına geri geldik ve dönüş yolunu tuttuk. Diğer takım bayağı bi geride kalınca Caner onları iple kendi kanosuna bağlayarak çekmek zorunda kaldı.  Ceyda’nın omzundaki ufak sıyrık haricinde kazasız belasız parkurumuzu tamamladık.

Yedek kıyafetlerimizi giydik ve bizim için hazırlanmış nefis bir masaya oturduk. Bu da organizasyonumuzun en anlamlı bölümlerinden biriydi. Mutlu son.  O restorantta yediğim manda yoğurdu kadar daha da lezzetli bir manda yoğurdu yemedim.

Teşekkürler Macera Akademisi. Yazarken o güzel günü hatırladım ve şimdi keşke tekrar yapsak diye aklımdan geçirmedim değil…












2 Temmuz 2013 Salı

Bir Gün Tek Başına

Ben lise döneminde,  ( 95’li yıllar) bir ablam ise İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde öğrenci iken bana okumam için romanlar verirdi. Tıpkı bugünde birinin okumam için kitaplar söylediği gibi… Bu konuda davranışımın değişmemesini değer verdiğim kişilerin düşüncelerini daha iyi anlayabilmek ve bir bayrak yarışı gibi onlardan devir almak gibi düşünüyor olmamdan kaynaklandığı şeklinde yorumlayabilirim.  İşte bugün bir ilkokul öğretmeni olan ablam beni Vedat Türkali ile o dönemlerde tanıştırdı. Ve romanı “Bir gün Tek Başına” ile…  Uzun zaman tesirinden çıkamamıştım.  Hemen akabinde de  “Tek kişilik Ölüm” ve “ Komünist”  kitaplarını bir çırıpıda okumuştum.

Romanın en çarpıcı yanı bir dönemin tarihini anlatırken,  bir adam ve iki kadın üçlemesiyle, aşk ve aldatmaların, sevinç ve hüznün bir arada bizi de içine sürükleyerek  anlatılmasıdır. Kitap dönem olarak bize 70 ‘li yıllarda yaşanan siyasal olayların analizini tüm açıklığıyla aktarmaktadır.  27 Mayıs darbesinin hemen öncesi ve bir kuşağın Beyazıt Meydanı’nda yaşanmış çatışmalarının anlatıldığı bir romandır.
Kenan gizli bir komünist örgütün üyesi olmakla suçlanmış ve sorguya çekilmiştir. Ancak fazla direnç gösteremez ve çabuk tükenir. Örgütten ve eski çevresinden uzaklaşmayı tercih etmiştir. Karısı Nermin ve kızları Zeynep ile birlikte sade bir hayat yaşamanın doğru olduğunu düşünmektedir. Ancak mutsuzdur, aklı hep kararsız ve karmaşıktır. Tam da bu sırada karşısına genç bir kız olan Günseli çıkar. Günseli felsefe bölümünde okuyan düşünceleri net idealist bir devrimcidir. Tanıştıkları meyhanede Günseli’nin güçlü duruşu Kenan’ı ilk bakışta etkiler.  Evli olduğu halde Kenan Günseli’yeaşık olur. Günseli , Kenan’ın içinde sönmüş olan devrimci meşaleyi yeniden yakar. Ancak Kenan hiçbir zaman Günseli’nin düşlediği kişi olamaz.

Kitapta bizi oldukça sarsıcı bir son bekler.Yaşama biçimi ile düşünceleri çelişen Kenan bir çıkmaz sokakta sıkışıp kalmıştır. Zayıf karakteri nedeniyle iradesiz davranışlar sergiler ve beklenen sonunu getirir.
Kitabın bir diğer özelliği olayların geçtiği mekanların detaylarının en ince ayrıntısına kadar kurgulanarak anlatılmasıdır. En iyi roman ödülünü alan bu eser ve Orhan Kemal Ödülü ‘nü alan yazarımız Vedat Türkali dönemin siyasi olaylarına ayna tutması ile bize yaşananları tüm yalınlığı ile anlatmaktadır. Nesilden nesile aktarabileceğimiz benzersiz bir eserdir.


Kitabın Künyesi

Kitabın Adı : Bir Gün tek Başına

Yazarı: Vedat Tükali

Yayınevi : Everest Yayınları

Sayfa Sayısı : 744

Basım Yılı : 2011