2 Mayıs 2018 Çarşamba

Bir Yazı : Canım Aliye Ruhum Filiz


Şöyle yazmış Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, paylaşmak istedim…

Babam Sabahattin Ali 1948 yılının karlı bir Şubat sabahı benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı ve bir daha geri dönmedi. Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra 1949 yılı Ocak ayında gazetecilerden aldık.

Başta her şey usulüne göre halledilmişti. Sabahattin Ali’yi “milli hisleri galeyana geldiğinden” öldürdüğünü iddia eden bir katil vardı ortada, babama ait olduğu söylenen fakat tanınmaz halde olan bir ceset de bulunmuştu. Ne var ki cesedi teşhis etmeye o zaman hayatta olan annesi ve eşi çağrılmadı. Böylece ceset esrarengiz bir şekilde kayboldu. Sabahattin Ali’ye ait bir defin belgesi bile yok. Yani nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın iç yüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıptır.

Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevkederken öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Her 10 yılda bir tekrarlanan askeri darbeler ile karanlık güçler denen aslında içimizden birileri, diğerlerini yok etmeye devam ettiler. Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiçbir şekilde tedavi edilmeyecek yaralar açıldı.


Yetmiş yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşete kanıksamış durumdadır. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve “susmaktan hiç utanmadınız mı ? “ diye sorar.