21 Şubat 2014 Cuma

BEHİCE

“Kişiler hakkında nasıl mı karar vereceksiniz? Hayatlarına bakarak. .. Bir insan, yaşadığı hayatın insanıdır” der ülkemizin kazandığı en değerli akademisyen ve sosyolog Behice Boran.
Nerden başlanmalı nasıl anlatılmalı her yılı dolu dizgin geçen 77 yıl. Kitap çok dingin bir dille akıcılığına ket vurmadan yıllar sırasıyla atlanmadan, muntazam bir tertiple yazılmıştır. Bende çok kısa bu yıllara değinmeden kitaptan alıntılar ve Behice Boran’ın sözleriyle üzerinden geçmeden edemeyeceğim.
1910 yılında doğmuş olan Behice Boran henüz kolejden mezun olmadan önce, Atatürk’ün “muasır medeniyet” seviyesine yetişmek için çalışmayı ilke edinmiştir. 1930’larda Marksist düşünceyle tanışmış ve çağdaş uygarlığın sosyalist düzende olduğu kanısına varmıştı. Amerika’da doktora tezini verdikten sonra genç ve idealist bir bilim kadını olarak büyük idealler ile Türkiye’ye döndüğünde bir toplumu geliştirmek için örgütlü bir biçimde çalışmak yani bir parti içinde çalışmak lazım geldiğini düşünmekteydi.
1940’lı yılların başında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) akademisyen olarak görev almaya ve derslere girmeye başladı. Böyle bir dönemde ikiye bölünmüş bir dünya, ikiye bölünmüş bir şehir içinde ikiye bölünmüş bir fakültede bir taraf almalıydı. Toplumsal yapı araştırmalarını yıl boyu devam ettirdi. Yayın başlatmak için çalışmalarını sürdürdü ve Yurt ve Dünya dergisinde katkıları oldu.
1942 TKP üyeliği gelir ve örgütlü bir şekilde, Türkiye’nin, sosyalizmi hedef alan bir yönde değişebilmesi, gelişebilmesi için çalışmıştır.
1945 DTCF ‘deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Davalar ise 2 yıl sürdü ve ülkede büyük bir ilgiyle takip edildi. Ankara Üniversitesi, kendi öğretim üyesi olan bu değerli bilim insanını koruma cesareti gösterememiş ve üniversiteden koparılmasını göz yummuştur. Fakülteden atılan diğer üyeler Kanada ,Fransa veya ABD ülkelerine giderek yaşamlarını baştan kurma ve Amerikalı, Kanadalı, Fransız gençlerin onların bilgi ve tecrübelerinden , dünya görüşlerinden faydalanmalarını sağlamıştır. Behice Boran ise kalmayı ve var gücüyle mücadele etmeyi seçmiştir.
1946 yılında ise bir arkadaş toplantısında tanıştığı Nevzat Hatko ile evlenirler. İlerleyen yıllarda Nevzat Hatko eşi yüzünden işsiz kalır.
1947’de profesörlüğü tasdik edilmek üzereyken, siyasilerin hukuk dışı uygulamaları sonucu akademik hayattan ayrılmak zorunda kalması ile sona ermiştir. Halbuki Amerikan Sosyoloji Derneği’nin ilk Türk üyesi ve dünyanın en önemli sosyoloji dergilerinden olan American Journal of Sociology’de yazan ilk Türk sosyologtu.
Yaşadığı sürece, yüreğinde taşıdığı hiç kapanmayan yaralarından biri yapmak istediklerini yapamamış olduğunu ve Türkiye’nin  ne kadar çok şey kaybettiğini içi yanarak itiraf etmiştir.
1950’de Türk Barışseverler Cemiyetini kurmuştur. Bildiri dağıttıkları için tutuklanması da aynı yıl içersinde yaşanmış ve uzun bir yargı süreci başlamıştır. 1951’de doğum nedeniyle cezasına ara verildi ve oğlu henüz 15 aylıkken tekrar cezaevine alındı. Siyasetin ve yoksulluğun baskısı altında yıllar geçiyor 1960 ‘lı yıllara kadar…
Behice Boran’ın Türkiye İşçi Partisi’ne kabulü , TİP’in meclise girmesi ve Boran’ın Urfa Milletvekili olması gibi önemli adımların atıldığı yıllar 60 ‘lı yıllardır. Mecliste eli sopalı hanım olarak damgasını vurmuştur. Boran’ın böyle tanımlanmasının nedeni ise inandığı doğrular söz konusu olduğunda sonuna kadar mücadele etmesiydi. O sadece dünya çapında bir sosyolog, olağanüstü bir akademisyen, dirayetli bir polikacı değil aynı zamanda iyi bir kardeş,  güvenilir  bir arkadaş- yoldaş , sevecen bir anne ve iyi bir eş olmayı da başarmıştır.
Ve derken 60’lı yıllardan gelen rüzgarın, kasırgaya dönüştüğü 70’li yıllar başlar. Sağduyu kelimesinin sadece sözlüklerde kaldığı, yaşanan her şiddetin bir diğer şiddeti tetiklediği yıllar…
“İnsanlar doğarken inançları ile doğmuyorlar. İnançlarını, yaşam felsefelerini yaşamları boyunca binbir sınavdan geçerek kazanıyorlar…” der ve Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu Cezaevi günleri başlar… Derneklerin kapanıp özgürlüklerin kısıtlandığı, gözaltına alınmalar ve işkencelerin uygulandığı kara günler… Behice Boran 61 yaşındaydı ve her zamanki gibi dimdikti. 64 yaşında özgürlüğüne kavuştuğunda, oğlunun özlemi, ilgisine ihtiyacı olan yaşlı bir kayınvalidesi ve geçirdiği rahatsızlık sonucu felç kalan kocası vardı ve yoksulluk çekmekteydiler.
1987 yılında hayata gözlerini kapadığında tüm Türkiye ne kadar çok seveni olduğunu gördü. Kimilerine göre bir kahraman kimilerine göre can düşmanı ama o ülkesinin kalkınmış ülkeler seviyesine yükselmesi idealiyle kavgasını son nefesine kadar sürdürmüş bir devrimci bir kadın ve bir annedir…
                                                                      
Kitabın Künyesi

Kitabın Adı : Behice
Yazarı : Emel Koç
Yayınevi : Destek Yayınevi
Sayfa Sayısı :  413
Basım Yılı : 2010


www.kitapmakalem.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder