25 Nisan 2013 Perşembe

ÇALIKUŞU


Çalıkuşu romanı gelmiş geçmiş tüm zamanların en iyi Türk romanıdır. Benim nazarımda ise bu topraklarda yaşanmış ve zamanın şartlarına göre ustaca kurgulanarak kaleme alınmış hala bile içersinde güncelliğini koruyan içeriğiyle nefis bir eserdir. Her defasında gözyaşlarıyla bitirdiğim tek roman.

Ortaokul yıllarımda ilk defa okuduğum bu romanı yıllar sonra bana yeniden okutan nedenden çok kısa bahsetmek istiyorum.

20 Ocak 2013 'te vefat eden değerli babam Muhlis Zafer Ersoy'un kütüphanesinde bu kitabı yeniden buldum. Bu buluş bir hazine bulmuşcasına beni mutlu etti. Sert karton kapak, bez ciltli ve dikişler ipli, üzeri eski Türkçe karakter baskılı. Kapağı hemen çevirdiğimde ise kitaba sahibinden "2 Ocak 1958 - M.E." olarak imza atılmış.  1957 yılı 9. Basım "Çalıkuşu" o an benim için paha biçilemez bir mücevher oldu. Sayfalar bir hayli sararmış ve yıpranmış sanki kitap kurtları kemirmiş gibi yer yer yırtılmış.

Okuduğum bir bilgiyi paylaşacak olursam ; ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş deniliyor. Aynı yıl kitap olarak basılmış. 5. Baskısından sonra eser 1939 yılında tekrar yayınlanmış.

Yeni basımlarından elbette ki farklı değil. 5 kısımdan oluşması ve ilk 4 kısmının Feride'nin ağzından defterine yazdığı anı şekliyle yazılmış son kısmında yazarın dilinden yazılmış olması aynıdır. Dil olarak yer yer Fransızca ve eski Türkçe kelimelere rastlıyoruz ancak yazar bunu o derece bir ustalıkla kaleme alıyor ki anlaşılmayan bir nokta bırakmıyor. Okurken farkettiğim Türkçemizden yitip giden o değerli seçilmiş kelimeleri yeniden anımsadım. Nasıl ki büyüklerimiz bizlere aşıladıysa bende evlatlarımıza bu özlü kelimeleri aşılamalayı bir parça görev edineceğim.

Reşat Nuri Güntekin'in eşi Hadiye Güntekin hanımefendinin bu kitabın arka sayfasında bize bir de iletmek istediği bir kaç sözü bulunuyor.

Diyor ki ; aynı puntoda aynı harflerle çok temiz ve doğru olarak sizlere neşretmeye teşebbüs etmiş bulunuyorum. Şimdiye kadar muhtelif editörler tarafından gelişi güzel bastırılmış olan nüshalarda nasılsa müsahihlerin gözlerinden kaçmış olup adeta eserleri tanınmayacak bir hale getiren türlü türlü yanlışların artık bu yeni baskılarda görülmeyeceğini muhterem okuyucularımıza tebşir edebilirim.

Kitapla ilgili bir başka merakım ise genç yaşlı, küçük büyük demeden her kesimden kişilere sorduğum bir mini anketim oldu. Acaba "Çalıkuşu" denilince akıllara ne geliyordu?  Reşat Nuri Güntekin benimde cevabımdı ve anketimin azınlıkta kalan cevabıydı. Aydan Şener ise büyük bir çoğunluğun ilk aklına gelen şey oldu. Dizideki müziğini anımsayan, aklına kuş gelen, Feride diyen, Feride ile Kamuran'ın aşkı diyenler ise ortada kaldı.

Aydan Şener cevabı benim biraz boynumu bükse de hiç şüphesiz dizilerin, sinemaların, televizyonun ta eskilerden beridir hayatımıza nasıl etki ettiğinin bir kez daha yansımasını gösterdi bana. Çalıkuşu dizisinin en azından kitaba bağlı kalınarak çekilmiş olduğunu gördüm. Replikler kitaptaki cümleler ile birebir aynı. Ancak şimdiki kitaplardan esinlenen dizilerde kitabın temasına bağlı kalınarak başlıyor daha sonra farklı senaryolaşmaya gidilerek kitapla uzaktan yakından ilgisi olmayan şekliyle karşımıza çıkıyorlar. Geçenlerde okuduğum kısa bir deyişe katılıyorum. "Sen televizyonda her dizi izlediğinde bir kitap intihar ediyor."

Çalıkuşu romanını bize sevdiren en önemli özelliği tüm kahramanların içimizde yaşayan karakterler mevzu bahis olarak yazılmış olmasıdır. Bu kahramanların karakterleri muhteşem bir ustalıkla ve üslupla, betimlemeler, benzetmeler, yakıştırmalarla Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınıyor. Bizler okurken hiç yabancılamıyoruz ve sanki kendimizi hikayenin bir parçasıymış gibi içersinde yaşıyoruz. Tasvirlerinde daha ziyade doğa olaylarından esinlenmekte olduğunu görüyoruz. Romanın katma değeri bu sayede artıyor.

Feride'nin dokunaklı hikayesinin hala günümüzde güncelliğini koruduğunu görüyoruz. Bu özelliği ise eseri ölümsüz kılmaktadır. Aşık olduğu adam ile evlenmesine üç gün kala onun başka biriyle yaşadığı münasebeti öğrenmesiyle ailesini terk eder. Kitabın ilk sayfalarında karakter analizi o kadar iyi yapılmıştır ki karakteri gereği bu terkedişi yadırgamıyoruz. Yaşadığı bu felaketi unutmak için Anadolu'da muallime olmaya karar verir. Çocuk sevgisi çok güzel resmedilir ki kendini çocuklara adayışı ,bildiği herşeyi onlara öğretmesi yönüyle Feride ideal ve örnek alınacak bir Türk roman kahramanı olur.

Güncelliğini korumasının nedenlerinden bir diğeri ise bunca yıl geçmesine rağmen devlet dairelerindeki atamaların tanıdık olmadan ilerlemediği, türlü türlü dalkavuklukların yaşandığı, bir kadının bir başınalığından faydalanılmak istenmesi gibi konuların hala değişmemiş olmasıdır. Kadına bakış açısının pek değişmediğine şahit olup şaşırıyoruz.  Bu özelliği de eserin bulunduğu çağdan bağımsız kalmış olmasındandır.

Roman içinde hem aşk hem macerayı bir arada hem hüzün hem de sevinçle sunuyor bizlere... Yazar o yıllardaki ülke koşullarını , savaşı , yoksulluğu, iyiliği, şefkati, ölümü, ayrılığı başarıyla aktarıyor.  Feride'nin gururlu olması ama en sonunda da yaşadığı pişmanlığını bize gösteriyor. Gurbet ellerde yalnızlığın acısını çok genç iken tecrübe ediyor.

Reşat Nuri Güntekin o derece eşsiz bir eser sunmuştur ki bize bir erkeğin kalemiyle ama bir kadının gözünden tüm olanları resmetmiştir. Bu maharet pek az yazarda bulunmaktadır. Buna örnek kitaptan bir alıntı ; Feride’nin dilinden der ki : "Ah bu erkekler! Hepsinde aynı gurur, aynı kendini beğeniş. Bizimde bir kalbimiz olduğunu, bizim de "mutlaka" isteyecek bir şeyimiz olabileceğini bir türlü akıllarına getirmek istemiyorlar."

Bir başka örnekte : Feride Doktor Hayrullah Bey'den bahsederken der ki ; "Ulvi arkadaşlığımızda o, erkekliğini unutmuştu. Fakat, ben kadınlığımı unutamamıştım. Erkeklerin en çok kısmı çok fena, çok zalim, bu, muhakkak. Kadınların hepsi iyi, hepsi mazlum, bu da muhakkak. Fakat erkeklerin, sade kalbiyle ve dimağiyle yaşayan pek az , pek az bir kısmı var ki, onlardaki gönül temizliğini kadında bulmak mümkün değil."

Bir diğer aklımın köşesinde yer eden tezatlıktan doğan benzetme cümlesi : "Ben, Kuşadasını güzel ve rahat bir yer olmadığı için seviyorum. Öyle sanıyorum ki , kudret yalnız güzel simaları değil, güzel toprakları, güzel denizleri de insana gizli gönül azapları versin diye yaratmış." diyor.

Bu eşsiz eser için söyleceklerimiz bu kadar sınırlı olamaz elbette ki.  Ancak bilinmelidir ki bu coğrafyada yaşayan tüm insanlar Reşat Nuri Güntekin'e ve eserlerine minnettardır.


Kitabın Künyesi
Kitabın Adı : Çalıkuşu
Yazarı : Reşat Nuri GÜntekin
Yayınevi : NurgökMatbası
Sayfa Sayısı :  364, 9. Baskı

Basım Yılı : 1957

3 yorum:

  1. Ne güzel hatırlattın bize, dikkat çektiklerin de mandar. yazmaya devam et lütfen

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Mustafa Kemal'in Büyük Taaruz öncesi gece okuyup sabah gün doğmadan Inönü'ye anlattığı roman.

    YanıtlaSil